Türkiye’de Sayın Mehmet Şimşek’in izlediği politik yaklaşım, çeşitli ve farklı eleştiriler alarak devam ediyor. Ancak bir gerçek var. Enflasyon oranında bir düşüş ve TL’nin döviz karşısında değer kaybında ise hız kaybı oluştu. Fakat bunlara karşın, Hayat Pahalılığında ise gerileme yok. Aksine ciddi sorun olmaya devam ediyor. Evet, Enflasyonun artması ile pahalılığın yükselmesi doğrudan ilişkilidir. Ancak enflasyonun, mali ve para politikaları marifeti ile dizginlenip düşürülmesi ile pahalılığın, buna endeksli olarak düşmesinde aynı paralel etki, olmaz. Daha pek çok etken gerekir.
Örneğin bizde, Türkiye’de enflasyonun düşmesine ve TL’nin döviz karşısında değer kaybı hızının düşmesine karşın, yaşamın her alanında ve özellikle gıda da pahalılık artmaya devam ediyor. Ne mevsim etkisi, nede başka olgularla bu pahalılık hız kesmiyor. Bir bağ maydanozun 50 TL olmasını yaşıyoruz. Üstelik TL’nin değer kaybının azalmasına karşın, CB Sayın Tatar’ın övünç duyarak gerçekleştirenleri kutlayarak ifade ettiği, ithalatımızın 3 milyar dolara ulaştığı ifadesi, sıkıntının ana nedeni olmaya devam ediyor. Çünkü Türkiye’ de enflasyonun düşmesine ve döviz krizinin hız kesmesine karşın; ithal edilen tüm emtiada pahalılık ciddi ölçüde artarak devam ediyor. Gazetelerde her gün görüyoruz. Türkiye’den ithal edilen gıda ürünlerinin fiyatlarında, bize en yakın olan Mersin’deki Pazar fiyatları ile bizdekiler arasında, %30 ile %50 arasında fark var. Daha pahalıyız.
Elektrik, akaryakıt gibi tüm girdilerdeki pahalılık devam ederken; ulaşım ve haberleşme gibi bir ada ekonomisinin en önemli yanlarında, korkunç fiyatlar artarak devam ediyor. Bunun turizm, inşaat, emlak ve üniversitelere olan cazibenin, yaşamın diğer alanlarındaki pahalılıkla birleşmesi ile nasıl olumsuz etki yapacağını görmemek için ne gerekir? Kör ve ruhsuz olmak yetmez. Ayni zamanda bu korkunç enflasyonist ortamdan yararlanıp, altın dökmemiş olmak gerekir. Yani bu ortamdan nasiplenenlerden değilseniz, bu gerçeği görmeniz gerekir. Eğer, TL’nin döviz karşısında hız kestiği dönemde siz, EURO bazında Güney Kıbrıs’tan daha pahalı olmuşsanız ve bunun nedenleri üzerinde zerre kadar kafa patlatmıyorsanız, %65’le Kurultay kazansanız ne yazar? Üstelik de memleket meselesi haline getirdiğiniz Kurultay’la ilgili aylardır, 21 bin üyemiz diye böbürlenirken, Kurultaya katılım oranı %50 ise o zaman bu konuyu, iki kere düşünmeniz gerekir. O katılmayan insanlar, acaba bu gidişten hoşnut değil mi diye kendinize sormanız gerekir. Çünkü yaşadığımız son Ara Seçimde de bir önceki seçimde size oy atan insanların %45’i, sandığa gitmemişti. Her iki oran bir birine yakın.
Sözün kısası, sağlıklı verilere dayalı olarak, planlı bir ekonomik ve sosyal yaşamı ele almayan, insan ve yurt odaklı, dünya ile barışık ve demokratik hukuk devleti ilkelerini temel almayan bir anlayışla bir yere ulaşamayız. Bu hal devam eder.
Neden?
- 23 Eylül 2024, 09:02
- 71
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi