Herkes şikayetçi; arazilerimiz el değiştiriyor.
Yahudiler adamızın İsrail’e bakan sahillerini ele geçiriyormuş! Esentepe bölgesini yiyip yutmuşlardı; şimdi sıra İskele sahillerine gelmiş!
Bırakın Yahudi karşıtı İslamcıları, solcular bile bu işten korkmuş görünüyor. Tarım arazileri elden çıktığı için aç kalma tehlikesi olduğundan söz eden bile var.
Yabancılara satılanların tapulu arazilerin %1’i bulmadığı da söyleniyor ama… Kimilerine göre bu oran ancak binlerle ifade edilebilir. En kuvvetli olasılık binde 3 dolaylarında olmasıdır.
KKTC’den konut veya arazi alan yabancılar içindeyse Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları açık ara birinci sıradadır. Esentepe bölgesinde İngiliz ve Almanlar; İskele bölgesinde Rusya vatandaşlarının önde olduğuna dair gözlemler vardır. Bu insanların Yahudi kökenli olup olmadıklarını ise kimse bilemez. Bunun için “özel istihbarat” yapmak gerekir ki yasalara uygun mülk edinebilmek için böyle bir araştırma zaten yapılmaktadır.
Benim yazdıklarıma itirazınız yoksa, son günlerdeki konuşmaların “kafadan atma konuşmalar” olduğuna da itiraz etmemeniz gerekir.
İşin bir de ekonomik boyutu vardır.
Kıbrıs adasının küresel iş bölümü içindeki doğal rolü, ticaret ve turizm faaliyetlerine ev sahipliği yapmaktır. Bu, Roma döneminde de böyleydi; Osmanlı döneminde de… İngilizler adayı, Süveyş kanalını kontrol eden “bir askeri üs” olarak düşünmüş olabilirler. Buna karşın bu askeri üssün yine ticaret yolları ile ilgili olduğunu da unutmamak gerekir.
Son 40-50 yılda zenginleşen ülkelerin yaşlanan kuşakları, ömürlerinin bir kısmını sıcak Akdeniz adalarında geçirmek için Güney’e akıyorlar. Sadece Kuzey Kıbrıs değil, Güney Kıbrıs ile birlikte İspanya, Türkiye, İtalya ve Yunanistan da bu akıştan pay almak için yarışıyorlar. Bizim payımıza da bunlar düşüyor.
Dünkü Diyalog gazetesine göre, bu akış, ülkemizdeki konut ve arazi fiyatlarına tavan yaptırmış görünüyor. Diyalog, İskele bölgesinde iki yatak odalı bir dairenin fiyatının 200 bin sterlinin üzerine çıktığını haber veriyordu. İki yatak odalı bir daireye düşen arazi payının ne kadar olduğunu bilmiyorum ama 20-30 metre kareden fazla olmaması gerekiyor. Bu miktarda arazi üzerine inşaat malzemeleri yığılıyor; kapı-pencere ilave ediliyor; emek harcanıyor ve 200 bin STG’ye satılıyor.
Hiç de kötü bir iş değil galiba! Zeytin veya harup toplayıp satmaktan daha iyi görünüyor!
Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği’nin web sitesinde yabancıların mülk edinme koşulları uzun uzun anlatıldı. (https://ktimb.org/yabancilarin-kktcde-tasinmaz-mal-edinme-kosullari/) Arzu edenler bu koşulların ne olduğunu bu kaynaktan öğrenebilirler. Bu koşullara uygun yapılan satışlarla adanın Yahudiler tarafından işgal edileceğini ileri sürmek için “akıl hastası” olmak gerekiyor ama her taşın altında “Yahudi” ararsanız söyleyecek veya tartışılacak bir şey kalmıyor…
Bizim için asıl önemli olması gereken şey, bu sektörü çevre sorunları yaratmadan ve katma değerini artırarak sürdürmenin yollarını bulmak olmalıdır. Gerekli alt yapıların çevre felaketine neden olmadan ve öncelikli olarak tamamlanması; bölgesel yoğunlaşmaların ortadan kaldırılması ve tarım arazilerinin tümünün değilse bile önemli miktarının korunabilmesi için ülkenin imar planının bir bütün olarak düzenlenmesi gibi konular üzerinde durmak, bu işleri gecikmeksizin ve kaliteli bir şekilde yapak gerekiyor ki iki odaya 200 bin STG veren alıcılar mutlu olsun; onların mutluluğuna tanıklık edenler iki oda için 300 bin STG ödemeyi göze alabilsin.
Oysa biz akan paradan şikayetçiyiz!
Malları pahalıya satılıyor diye şikayetçi olan “ilk insanlar” biz olmalıyız.
Belki de tarih, bu farklılığımızı ilginç bir not olarak kaydedecektir!
Arazileri ve bu araziler üzerine inşa ettikleri konutlar pahalıya satılıyor diye şikayet eden tek halk biz olmalıyız!