16 Nisan 2017’de Türkiye’de Anayasa Referandumu gerçekleşti. Bu Referandum ile Türkiye, “ Türk Başkanlık” modeli olarak ifade edilen Cumhurbaşkanlığı sistemine geçti. Cumhurbaşkanlığı sistemi denen Başkanlık modeline geçmekle eski sorunların aşılması hedeflendi.
Ancak 2021’de Türkiye’de muhalefet kanadı; “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” diye tanımladığı Anayasa değişikliği tezini ısrarla gündemde tutmaya çalışıyor. İktidar ise, “İyileştirilmiş Başkanlık ” diyerek mevcut Cumhurbaşkanlığı sistemini reforme etme gayreti içine girmiş oluyor.
Kısacası iktidar ve muhalefet bir noktada buluşmuş gibi. Eski sisteme dönüş gündemde yok. Muhalefet bugünkü yapıya ve dünkü sisteme “güçlendirilmiş parlamenter sistem” diyerek alternatif sunuyor. İktidar ise eski parlamenter sisteme alternatif olarak yaşama geçirdiği Cumhurbaşkanlığı sistemini kayıtsız savunmuyor. İyileştirmekten söz ediyor. Yani şimdiki halden memnun değil.
Sonuç itibarı büyük ve genel bir toplumsal sözleşme demek olan Anayasa ile ilgili olarak iktidar ve muhalefet arasında bir diyalog ortak bir zemin yakalama çabası oluşmuyor.
Bu bizde geçerlidir. Mevcut siyasal düzenden memnun olanı bulamazsınız. Ama bu genel söylemden öteye geçmiyor. Ancak bizimle Türkiye arasında ciddi bir fark var. Bu ise Yargı, kişi hak ve özgürlükleri ile basın ve düşünce özgürlüğü ile ilgilidir.
Çünkü yargı ile ilgili olarak Türkiye’de Parlamenter sistem döneminde de ciddi bağımsızlık tartışması vardı. Her şeyi yeni bir yapıya döndüreceği ifade edilen Cumhurbaşkanlığı sisteminde de aynı tartışma daha hararetli olarak devam ediyor. Üstelik bu yalnız muhalefetin söylemlerinde yok. “Yargı reformu” diyerek soruna iktidar tarafından da işaret ediliyor.
Ancak bizde durum farklı. Mevcut siyasi sistemden şikayetçi olan herkes, yargımızın bağımsızlığı olgusu ve kişi hak, özgürlükleriyle, düşünce özgürlüğümüzün korunmasına dönük ciddi hassasiyet gösteriyor. Başka niyetler ifade edenler de var. Ama bunlar derinden gidiyor.
Fakat derinden giden bu kesimlerin, siyaset alanındaki etkisi ve baskısını bilenler; baskı ve oyunla yargının bağımsızlığını, kişi hak ve özgürlükleri ile basın ve düşünce özgürlüğünü de darbeleyebilecekleri kuşkusu ile olaya yabancılaşıyor. Dolayısı ile ne eskiden memnun oluyoruz, ne de yeniye yelken açabiliyoruz. Bu hal parti düzeyinde ve seçilen insanlar, siyasetçiler noktasında da yaşanıyor. Bir yandan eski deyip bir kenara itilen parti, siyasetçilerden şikayet ediyor. Ama yeni dediğimiz parti ve siyasetçilerden de kısa sürede ağır şikayet sahibi oluyoruz.
Yani “ne seninle ne sensiz” arasında dövünüyoruz. Çünkü dününün iyi noktasını görmüyoruz. Yeninin bize ne getireceğini analiz etmiyoruz. Bu bakımdan bilim ve rasyonel düşünce ile analiz ve sentez siyaset alanın iradesinin esasını oluşturmalı. Aksi vızıldayıp duran bir hal demektir.
“Ne seninle, ne sensiz”
- 12 Ağustos 2021, 03:56
- 637
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
Geri kalmış demokrasiden bir haber mezhep din ırk adına balataları yakmış ülkelerde parlemento kontrolü olmazsa fiilen sivil diktatörlükler oluşur zaman icinde