banner564

Ne ekersen onu biçersin

 Rum lideri Anastasiadis, Mont Pelerin zirvesinden mutlu döndü...
  Müzakerecilik manevrasını kullanarak, toprak görüşmelerine bir haftalık ara vermesinin temelinde iki neden vardır:
  Birincisi, halkın çoğunluğunu temsil eden partileri ve kiliseyi ikna etmek...
  İkincisi Yunanistan’dan destek almak...
  Kabul edelim ki; Kıbrıs Türk tarafı Türkiye’den, Rum tarafı da Yunanistan’dan destek almak zorundadır...
  Çünkü 1963’te Kıbrıslı Türklere yönelik silahlı saldırıları başlatan Yunanistan’ın askerleridir...
  Silahları Girit üzerinden gönderen de Yunanistan’dır...
  Yine 15 Temmuz 1974’te darbeyi gerçekleştiren Yunan Cuntasıdır...
  Darbe nedeniyle 20 Temmuz 1974’te adaya müdahale eden de Türkiye’dir...
  O nedenle hesaplaşma, Kıbrıslılardan daha çok iki Anavatan arasındadır...
  Akıncı Türkiye’den; Anastasiadis de Yunanistan’dan tam destek almazsa Kıbrıs sorunu çözülemez...
  Arada bir demeç karmaşıklığı yaşanmasına bakmayalım...
  Müzakere masasında toprak konusu tartışılıyorsa ve bir hafta sonra bu konuda tam uzlaşı umudundan söz ediliyorsa, Akıncı bunu tek başına yapamaz...
  Sınırları bekleyen Türk askeridir...
  Akıncı, Türkiye’nin onay vermemesi halinde sınır boylarını Rum tarafına öneremez...
  Rum lideri Anastasiadis de, müzakere öncesinde Yunan hükümetiyle defalarca görüştüğü halde, Mont Pelerin’de tek başına karar veremedi...
  Hem daha çok destek sağlamak, hem de ikinci buluşmada daha çok taviz koparabilmek için müzakerelere bir haftalık süre istedi...
  Bu süre içerisinde kilise veya diğer etkili güçler Anastasiadis’in ayağına dinamit koymazsa; gelecek haftanın ortalarında 5’li konferans tarihi de açıklanabilir...
  Rum Hükümet Sözcüsü Nikos Hristodulidis’in dünkü Rum basınında yer alan demeci, toprak konusunda onlar açısından ‘olumlu gelişmelerin’ olduğunu ortaya koyuyor...
Zayıf durumda olan bizleriz
  Rum Hükümet Sözcüsü, müzakerelerde nelerin olup, bittiğini biliyor...
  Rum Dışişleri Bakanı da biliyor...
  Eski Dışişleri Bakanlarından Markulli zaten müzakere heyetinin içinde...
  Rum müzakereci Andreas Mavroyannis, ‘İki bölgeli, İki toplumlu federasyona’ karşı çıkan sözde sosyalist EDEK partisinin üyesidir...
  Anastasiadis’in DİSİ eski başkanı olduğunu dikkate alırsak, Rum müzakere heyetinde ‘farklı görüşlerin’ temsil edildiğini kolaylıkla anlayabiliriz...
  Ne var ki; KKTC hükümetini oluşturan iki parti Türk tarafını temsil eden müzakere heyetinin içinde yoktur...
  Cenevre’ye götürülen ve masaya konmadığı iddia edilen haritalardan haberdar değildir...
  Toprak konusunda nelerin konuşulduğunu, Rumlara hangi bölgelerin önerildiğini bilmiyor...
  Rum Ulusal Konseyi’nin Çarşamba günü yapacağı toplantıdan bir gün sonra, yani Perşembe günü büyük bir olasılıkla Rum basınından öğrenme şansı vardır...
  KKTC hükümetinin devre dışı bırakılması elbette tesadüf sonucu değildir...
  Akıncı işin başından itibaren ‘ayağını dolayacak bağ istemediğini’ ortaya koydu...
  Belli ki Ankara’dan da destek aldı...
  Ve sonuçta müzakere heyetini istediği gibi şekillendirdi...
  Hükümete destek veren ‘milli cephe’ mensuplarının çok cılız bir sesle zaman zaman müzakerelerdeki gidişatı eleştirmeleri, Akıncı açısından ayak bağı değildir...
  İçinde bulunduğumuz ortamda ‘milli cepheden’ daha sert görüşlerin gelebileceğini beklemek de saflık olur...
İcraatlar başarısız
  Hükümet icraatlarının başarısızlığı, ülke sorunlarının görmezden gelinmesi, var olan sorunlara her gün yenilerinin eklenmesi ‘milli cepheyi’ oldukça güçsüz bir konuma getirdi...
  Sadece İnönü Belediye Başkanı Ali Öncü’nün söylediklerine bakarak, böylesi bir sonuç çıkarılabilir...
  Ali Öncü, bölgesindeki insanlara hala asbestli borularla su verildiğini söyledi...
  Son 40 yıldan bu yana hiçbir yatırımın yapılmadığından söz etti...
  ‘Yağma, talan ve avanta düzeninin toplumu yeyip, bitirdiğini, ahlaki değerleri de bozduğunu’ söyledi...
  Ali Öncü’nün bu sözleri dünkü Diyalog’ta manşete taşındı...
  Çünkü; söylenenler sadece İnönü ve çevresindeki insanlar için geçerli değildir...
  Ülkenin her yanında; en sağcısından, en solcusuna kadar hemen herkes isyan noktasına gelmişse, gözler kararır, sağlıklı değerlendirmeler yapılamaz...
  Bir kez daha vurgulayalım ki; cebinde para olan da olmayan da ülkenin durumundan memnun değildir...
  Trafik canavarı yüzünden Lefkoşa’dan, Girne’ye giderken korku yaşıyorsak, bu bir sorundur...
  Bu herkesin korkusudur...
  Halkı korku içinde yaşatanlar; yolları tamir etmeyen, ekmek su gibi ehliyet dağıtan ve ülkeyi denetimsiz bırakanlardır...
  Gencecik insanları öldürenlere 3 yıl hapislik öngören ceza yasalarını değiştirmeyenlerdir...
  Doktor kontrolü için sabahın 5’inden hastanede nöbet tutma düzeni değişmediği, ameliyat için 3-5 ay, hatta bir yıl sonrasına tarih verildiği için insanımız tepkilidir...
  Yollarda ölüm saçan yük kamyonları durdurulmadığı için, çevre kirliliğine karşı önlem alınmadığı için, Beşparmakların oyulması önlenmediği için hepimiz tepkiliyiz...
  Hala bir Hal Yasası geçmediği için zehirli gıdalarla kanser hastalıklarında rekor kıran bir toplum haline getirildiğimiz için tepkiliyiz...
  Sütünü teslim ettikten sonra parasını 3 ay gecikmeli alabilen hayvancımız tepkilidir...
  Kuraklık parasını bir yıl sonra dahi alamayan çiftçimiz tepkilidir...
  Evet, en zenginimiz de, en fakirimiz de tepkilidir...
  Çözüm olması durumunda, bugün bizlere yaşatılan sorunların ortadan kalkmayacağı gerçeğine karşın gözler karadır...
  Kararmış gözler, olası bir çözüm için önlerine konacak yüzlerce sayfalık metni nasıl okuyacak?..
  Uluslararası hukuki terimlerin ne anlama geldiğini nasıl öğrenecek?..
  İşte esas sorun burada...
  Herkese iyi haftalar...
YORUM EKLE

banner608

banner474