Peki.
Denizi unuttum. Kuşları, hayvanları, ağaçları, çiçekleri… Tepesi karlı dağları ve ilkbaharda içinden şarap kırmızısı laleler ve yumurta sarısı nergisler çıkan yeşil ovaları… Çakıl taşlarını parlatarak akan soğuk sulu dereleri… Heykelleri, tabloları, un ufak olacak olan taş surları, harabeye dönecek piramitleri ve sarayları da.
Ama müziklere ne olacak?
Hüzünlendiren ve şenlendiren şarkılar ve türküler? Mozart’ın (1756-1791) defalarca dinlediğim piyano konçertoları? Ve aklımın listesinde yer alan sayısız melodi?
Onlar ne olacak?
Onlar ki zaten fiziki bir varlığa sahip değildir ve sadece kulak zarımızda meydana gelen bir titreşimden ibarettir.
Onlar da diğerleri ile birlikte yanıp yok mu olacak?
İşte bu çok acı olur!
Epey zaman önce bir yerde okumuştum. Sesler kaybolmaz, dünyanın sınırlarını aşıp kâinatın boşluğuna yönelir ve orada seyahat eder diye. Ve onları toplayıp yeniden dinlemek mümkündür. Her ne kadar inanmamışsam da bir süre hayale daldırmıştı bu düşünce beni.
O günlerde obsesif bir şekilde Mozart’ın piyano konçertolarını dinliyordum. Bana göre bestecilerin en büyüğü ve çağının en usta piyanisti olan Mozart, 27 piyano konçertosu bestelemişti. Bunların tümünü, verdiği konserlerde çalmak için yazmıştı. Mozart’a kadar bugün Klasik Batı Müziği olarak bildiğimiz eserlerin bestecileri kralların veya asilzadelerin çalışanı idiler. Onlar tarafından maaşları ödeniyor ve sadece onlara çalışıyorlar, onların keyfine göre beste yapıyorlardı. Mozart bu gelenekten koptu ve ilk freelance bestekâr oldu. Zenginlere piyano dersleri verdi. İsteyenlere para karşılığı besteler yaptı ki, son bestelerinden biri olan ünlü Requiem’i bunlardan biridir. Solisti ve şefi olduğu, abone usulü konserler düzenledi.
İyi para kazandı, ama parasını idare etmesini bilmediği için gelirinin düştüğü son yıllarında dostlarından para dilenmek zorunda kaldı.
Ses boşlukta sonsuza kadar seyahat edemez. Titreşimlerini taşıması için bir maddeye; hava, su, odun, çelik vesaire gibi vasıtaya ihtiyacı vardır. Ses bu maddelerdeki moleküllerin titreşmesi sonucunda oluşur. Moleküller enerji kaybettikçe ses küçülür ve yok olur.
Işık ise, tersine, boşlukta seyahat edebilir ve bu yolculuğunda herhangi bir vasıtaya ihtiyaç duymaz. Işığın milyarlarca yıl seyahat ederek dipsiz uzaklıklardan dünyamıza ulaşmasının nedeni budur.
Mozart’ın piyano konçertolarının çoğu, klasik müziğin en muhteşem yapıtları arasındadır. Onları gökten yere indirip onun parmaklarından dinlemek ne harika olurdu diye düşünmüştüm. O nasıl yorumlardı kendi bestelerini? Kulağıma nasıl gelirdi, ondan sonra gelen piyanistlerin yorumu ile karşılaştırdığımda?
Bu konçertolarının bazı bölümleri bitirilmiş olmayıp Mozart’ın kendine yazdığı notlar hâlindedir. Ölümünden sonra, “herhalde tamamlasaydı böyle olurdu” varsayımı ile çalınıyorlar.
O nasıl çalıyordu?
Öbür dünyada onunla karşılaşmazsam bunu öğrenemeyeceğim.
26 Mart 2022 tarihli yazısı
Sayfayı tedirginlikle açtım ve yeni bir yazı görünce gülümsedim. Nefis bir yazı. Metin Bey, zaman zaman yazılarınızın bir köşesinde olan ve zihninizi bir şekilde hep meşgul ettiğini düşündüğüm öbür dünyadasınız artık. Mozart ile karşılaştınız mı, nasıl çaldığını sordunuz mu? Bu soruların cevaplarını merak ediyorum. Kelimelerinizi çok özledim. Yazar mısınız?