Bir bataklığa döndürülen Orta Doğu’da sıcak savaşlara yenileri ekleniyor. Bu bölgede yaşayan bizler ise olayları edilgen izliyoruz. Ancak dünden daha olumsuz bir konjonktürdeyiz. Bu koşullarda resmisi %81.22, ama gerçeği çok üzerinde olan bir enflasyon altındayız. Umutsuzluk ise her yeri sardı.
Ama dünyadaki güç yarışı arenasına dönen bölgemizde, toplumsal varlığımızı koruma gereğini de yerine getirme gibi bir ağır durumla da yüz yüzeyiz. Böyle bir ortamda yeniden, İsrail – Filistin savaşı gelişti.. Bu şok savaş olarak tanımlanıyor. Buna şok denmesi doğru değildir.
Çünkü aylardır Mescit-i Aksa merkezli olaylar ve Yeni Yerleşim yerleri çatışmaları gerçekleşiyordu. İsrail’de gücün verdiği kibir, saldırganlığı; mağduriyetin verdiği acı ise Filistinlilerde, öfkeyi büyütüyordu.
Sonunda olan oldu. Savaş patladı. Bu başlayan savaş bana, 5-6 yıl önce ABD Başkanı Sayın Tramp’ın, “ Yüzyılın Antlaşması” olarak isimlendirdiği ve İsrail Başbakanı Sayın Netenyahu’nun da katılması ile açıkladığı güya barış planını hatırlattı. O günün koşullarında Amerikan iç kamuoyuna ve dünyadaki atmosfere, siyasi avantaj gazı salmak için yapılan o gösterişli açıklama; ne o gün , nede bugünkü savaşı engelleyebildi. Bu yeni savaş bana, ayni zamanda, 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısını da hatırlattı. İslam dünyasının uğradığı mağduriyetlere tepki diye gelen o terör saldırısı sonrasında; Irak işgali, Afganistan savaşı ve tüm dünyada İslamofobi gelişti. Aşırı sağ ve militarizm her yerde yükseldi.
Üstelik bu olaylardan sonra, güya Bahar; Arap ülkelerinde esti. Ama bu demokrasi, barış değil; iç savaşlar ve bölünme kargaşa getirdi. Bu savaşı İsrail yetkililerinin, “istihbarat zafiyeti” diye tanımlamaları, bunları hatırlattı.
Bunları hatırlatırken, toplum olarak bu dönemde bunları değerlendirebilecek bir iç ortamdan da yoksun olduğumuzu da hatırlamak gerekir. Çünkü ağır enflasyon ve ekonomik rezervleri eriten kamu yönetimimiz var.. Demokratik irademiz ise ayaklar altında. Bunlar, kendi iç demokratik dinamiğe dönük yabancılaşmayı büyüttü.. Bu hal içinde ise, geçmişte, bin bir çile ile kazanılan ve uluslararası alanda kabul ettirilen tüm değerlerden vaz geçme yanlışı öne çıktı.
Şimdi, bunun üzerine bindirilen, bir isim değişikliği ile bir değer elde edilebileceği hali bindi. Bölgemiz bu savaşla yeniden, yeni bilinmezliklere ve belirsizliklere; acılar ve çok yönlü kinlere sürüklenecek. Üstelik bu durum; akılın, öfke denizinin büyük dalgaları içinde çırpınacağı bir durumu da getirecek. Böyle bir halde, bir isim değişikliği ile kalıcı avantaj elde edileceğine inanılan bu sığlıkla yüz yüzeyiz. Ayrıca elimizdeki tüm avantajları da kendi elimizle sokağa atma halindeyiz.
Bunca bilinmezlik içinde, bildiğimiz zeminleri terk etmenin ve bir bilinmezliğe, iç siyasi hesaplarla adım atmanın akıl dışı olduğunu ele almak gerekir.
Üstelik bilim ve akıl dışı faiz kararlarının bizi getirdiği olumsuzluktan ders çıkarmadan, dış politikada bilim ve aklı baskılayarak atılacak adımlar, bize yeni sorunlar yaşatacaktır. Ama bunu ele alabilecek bir ortamda değiliz. Çünkü Türkiye’de, liderler yerlerini korurken, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu sonrası nasıl şekillenecek meselelerinin yol açtığı siyasi girdaplarla boğuşuluyor.
Bizde ise sağda UBP Kurultayı ne olacak meselesi, her şeyin önüne geçti. Muhalefette ise, bunun liderliği ne ve kim olacak, ilan edilmemiş çekişmesi içinde, “muhalifin, muhalife “ dönük, eleştirme kısırlığı içinde; radikal sözler harmanından savrulan toz duman yaşanıyor.. . Eğer Kuzeyin ve Güneyin egemenleri, bu toz duman içinde fırsat bu diyerek, tek yanlı adımları ileri taşırsa, gelecek için çok olumsuzluklar olur. Fakat her şeye karşın, bunların ötesine geçmenin enerjisi de bu toplumda var. Bunu açığa çıkartmak gerekir.
Muhalefet, iktidar ve savaşın acısı
- 09 Ekim 2023, 09:33
- 100
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi