banner564

Mart ve Haziran, bela kapıda

Mart ayı kapıda... Aynı şekilde de Haziran ayı da arkasından geliyor. Mart ayının önemi Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak, Garantör Ülkelerle, İki Toplum Liderinin, BM Genel Sekreteri indinde katılacakları zirvedir. Peki Haziran ayı? Haziran ayında ise AİHM indinde Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK)  ile ilgili görüşme olacak. TMK’nın mülkiyet sorunun çözümünde geçerli bir yol olmadığına dair, Güneyin bağnazlarının iptal edilmesi girişimi değerlendirilecek. TMK Yasasına, karşı çıkan ve iptali için Anayasa Mahkemesine giden UBP’nin de artık, Mülkiyet Meselesinin ele alınmasında TMK’nın tek yol olduğunu ifade ettiği günümüzde, TMK’nın geleceği ile ilgili olarak karar verilmesi gündemdedir. 
Bu önemlidir. Çünkü Güneyde, Sayın Simon Aykut’un tutuklanıp, cezaevine konması ile ilgili olarak meydana gelen gelişmelerin, kuzeyde inşaat sektörünü ve ekonomiyi nasıl ciddi sorunlar içine soktuğunu bizzat yaşadık. Peki, AİHM’den, TMK ile ilgili ters bir kararın çıkması ile ne olur? Oluşacak tsunamiyi varın siz değerlendirin. Üstelik yalnız ekonomik değerler değildir darbe yiyecek olan. Çünkü AİHM’in Demopullos kararı, yalnız mülkiyet meselesinin ele alınmasında, TMK’yı sorun çözmenin odağı kılmadı. Aynı zamanda, tanımadıkları KKTC’nin Yargı organını ve Yüksek Mahkemesini de Kıbrıslı Rumların sorunları için önce başvuracakları muteber yargı makam olarak belirledi. Yani, Yargı Organımızın, Hukukun üstünlüğüne inanan, bağımsız bir kurum olduğuna dair AİHM kanaat beyan etti. AİHM, Avrupa Konseyine bağlı bir kurumdur. Üstelik Referandum sonrası, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi, KKTC Milletvekillerinin oy hakkı olmadan Meclis çalışmalarına gözlemci üye olarak katılmalarını onayladı. Üstelik katılacak milletvekillerinin, KKTC Meclisi tarafından verilecek yetki belgeleri temelinde orada bulunmalarını karara bağladı. Bu iki önemli gelişme ne idi? Tanınma mı? Hayır. Ama bu, adada Kıbrıslı Rumlar kadar hak sahibi olan bir toplum ve onun hukuki ve toplumsal kurumsal varlığı vardır, olgusunun kabulü idi bunlar. Bu kazanımlara, hiç ses etmeyenler, Türk Devletleri Teşkilatına; Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın, “Yüksek Onur Konuğu” olarak davet edilmesini, “Tanınma”  diye lanse ettiler. Ama orada da gözlemciyiz. Tıpkı İKÖ’de olduğu gibi. Peki, AİHM olgusu ve AKPA’daki Temsil çok mu önemsiz ki; Tatar, UBP ve Tahsin Ertoğruloğlu üçlüsü;  Güneyin AKPA ve AİHM indinde yaptığı karşı girişimlere dönük kılını kıpırdatmıyor! Neden? Çünkü bunlar Kıbrıs’ta yaşayan ve Ana Dili Türkçe olan halkın, 24 Nisan 2004 Referandumunda, Federal temelde çözüme Evet demesi ile oluşan değerlerdir. Ancak bu üçlünün; BM Parametrelerini reddederek girdikleri ve adına “Yeni Siyaset” dedikleri, “İki Devletli” ideolojik saplantılarına ters olduğu için susuyorlar. Bunlara karşı yapılan saldırıları görmezden gelmeye çalışıyorlar. Ancak AİHM’den, TMK ile ilgili ters bir karar çıkarsa ve AKPA ile ilgili kazanımlar elden giderse, yalnız onlar değil, toplum kayba uğrayacaktır. Üstelik Türkiye’de yeni ciddi sorunlarla yüz yüze gelecektir.
Bu nedenle Mart ayındaki Zirvede hiç olmazsa ipi koparmamak ve bu temele dair bir bağı canlı tutmak için, BM Zirvesinde yapıcı bir rol gerekir. Ayrıca Haziran ayını beklemeden, 2025 Bütçesine 1,5 milyar TL’ye yakın kaynak koydukları kalemden, TMK’nın karar altına aldığı tazminatları ödeyip, adım atmaları gerekir. Mart ve Haziran aylarını, yıkıcı belalara uğramadan atlatalım. 

YORUM EKLE

banner471

banner473