banner564

Leyla ve yakarım Kıbrıs'ı

Et fiyatları aldı başını gitti. Fiyatlar fırlayınca bir tartışma başladı. Üretici kasapları, kasaplar üreticiyi suçladı.
Bu tartışmaya bir başka kesimde dahil oldu. Ticaret Odası da et ithalatına izin verilmesi gerektiği noktasından tartışmaya dahil oldu.
Üretici, kasaplar ve ticaret kesiminin bu tartışmada bir ortak noktaları oldu. Buda tüketicinin mağduriyeti ifadesidir. Ama söylediklerine baktığımda tümünün akan göz yaşlarını, timsahın göz yaşlarına benzettim.
Bu tartışma içinde ise son altı ayda 30 TL olan dana etinin fiyatının önce 40, sonra 45 TL'ye yükselmesi gerçeği sanki yalnızca ette yaşanmış gibi ele alındı. Sanki bu gerçek diğer temel tüketim malları ve hizmetlerinde yaşanmamış gibi davranıldı.
Üstelik serbest ticaretin ve ithalatın daniskasının uygulandığı temel tüketim mallarında gıda, dayanıklı eşya ve diğer hizmet alanlarında da ayni şekilde bu kısa sürede ciddi zamların olduğu gözden kaçırılmak istendi. 

Sayın Şimşek ve Enflasyon
Bu arada Türkiye Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek adayı ziyaret etti. Özellikle ekonomi konusunda ve bunun demokrasi ile bağı konularında açılım sahibi bir değerli siyaset insanı olarak bu tartışmalar içinde onun ziyareti ve KKTC ekonomisi ile ilgili yaptığı konuşma önemli idi. Ama onun konuşmasından öte, KKTC adına Hükümeti temsil edenlerin konuşmaları yaşadığımız gerçeğe denk düşmedi.
Düşünün ki 2017 yılı için devletin öngördüğü enflasyon %6 idi. Ancak 2017'nin ilk iki ayında gerçekleşen enflasyon % 4 oldu. Durum gösteriyor ki 2017'nin ilk altı ayında enflasyon % 6'yı bulacak.
Bu arada DPÖ'nün de bir açıklaması oldu. Buna göre DPÖ'de 2017 yılı için % 6 olarak öngördüğü enflasyon öngörüsünü % 11 olarak revize etti.
Peki bugün tüketicinin, üreticinin, esnafın ve iş insanının et dahil, şikayet ettiği bu fiyat artışlarını enflasyondaki bu artıştan uzak tutabilirmiyiz? 
Yada bunu göz ardı ederek bu fiyat artışlarını tartışabilirmiyiz? Kuşkusuz hayır. Peki bu tartışmalar içinde bu özün tartışmasını bir yere bıraktım, konuşulduğunu gördük mü? Hayır. Bu öz tartışılmadan bu konular nasıl ele alınabilinir? Onun için "timsahın göz yaşları" ifadesini kullandım, et tartışması yapanların tüketici ağlamaları için.
Peki 2017 yılında %11 olarak gerçekleşecek olan enflasyon, bize nasıl bir 2018 yaşatacak? Yani 2018'e nasıl gireceğiz? Bunu da ele almak gerekmez mi?
Ancak memlekette bir aydan öteki aya kadar sürmeyen bakış açısı nedeni ile bunu düşünmek dahi olağan sayılmaz.

Uğrunda ölünecek Leyla…
Türkiye ile üç yıllık bir program imzalandı. Bu programı eleştirin veya destekleyin. Ancak bu programın kendi içinde bir mantığı olduğunu göz ardı edemezsiniz. Ancak bunun mantığına da temel veren öz bu programın takvimidir. Sayın Mehmet Şimşek'in vurguladığı reformlar bağlamında konuyu ele alacaksanız, bu programı eleştirseniz veya destekleseniz dahi, bunun takvimini de ele almak zorundasınız. 
Bu önemlidir. Çünkü programın mantığına yaşam veren bu noktadır.
Ancak imzalanan programda öngörülen takvim, 2016 içinde hiç uygulanmadı. 2017 bu nedenle program açısından kayıptır. 2017 içinde de bu programa bağlı yapılması gereken reformların adını bile bunu imzalayan UBP- DP Hükümeti anmıyor. Örneğin kamu reformu, yerel yönetim reformları ve diğerleri. 
Peki 2018? Bu konuda ümit var mı? Bence hayır. Çünkü 2018 yılı içinde üzerinde hiç durulmayın iki ciddi barikat var. Erken genel seçim ve genel yerel seçim... 
Düşünün, eğer dedikleri gibi 2018 Nisan ayında erken seçim olacaksa, arkasından ertelenemez şekilde Haziran 2018'de genel yerel seçim olacak.
Yani bu takvime göre 2018 yılının ilk altı ayı, bu doğal program nedeni ile seçim yasakları ile geçecek. Siz sözü edilen ve çok tartışılması gereken o reform denenlerden hangisini gerçekleştirebileceksiniz ki? 
Bu yüzden eğer ülkeyi ve halkınızı bir nebze olsun severseniz erken seçimi en geç 2017 Ekim ayı gibi yapmanız gerekir.
Bakın İngiltere'ye, Brexit görüşmeleri için seçimi hemen Haziran ayına aldı. Çünkü zora hemen girmesi ve halk iradesini de buna dahil etmesi gerekir. İşte ulus sevgisi ve demokratik sorumluluk buradadır.
Ama bizde maalesef, " uğrunda ölünecek olan Leyla, iktidardır". Bu yüzden bu "Leyla " için "yakarım ben Kıbrıs'ı " türküsü hakim siyasi anlayışdır. 
Çünkü daha şimdiden UBP-DP Hükümeti klasik şeçim ekonomisi uyguluyor. İstihdamdan tutun, kamu kaynaklarının popülist anlayışlarla dağıtılmasına kadar.
Eğer erken seçimi, erken erken yapmazsanız, daha şimdiden kesin olan şey 2018 yılının da KKTC ekonomisi açısından kayıp yıl olacağıdır. Yani o imzalanan eleştirdiğiniz veya desteklediğiniz programda öngörülenler de uygulanmayacak.
Peki et ve temel tüketim malları fiyatlarında etkin olan bu tartışılmayan enflasyonist baskı nasıl etki yapacak? 

Devlet giderleri…
Bakın, Temmuz ayında %6 olarak gerçekleşecek olan enflasyon, eşel mobil bağlamında 2017 ortasında maaşlara yansıyacak? Yani, 2017 yılının bütünü için öngörülen % 6'lık enflasyona göre düzenlenen Devlet Bütçesinde personel maaşı ve maaş nitelikli giderleri için öngörülen miktar, 2017'nin ilk altı ayında gerçekleşmiş olacak? Üstelik daha da artarak. Çünkü seçimlere dönük yapılan keyfi istihdamların da katkısı ile bu daha da artacak. 
O zaman devlet ne yapacak? Klasik olana başvuracak. Bütçe gelirini dolaylı vergilerle denkleştirmeye çalışacak. İşte o zaman et ve temel tüketim mallarındaki fiyat artışları da devam edecek. Çünkü üretim maliyetlerinin düşürülmesi, verimlilik artışı için yatırım ve planlama yapılması için gerekenler ele alınmayacak. 
Enflasyon sarmalı bizi artık eline doladı. Bu fiyatlar burada durmayacak.
İşte bu yüzden günü birlik düşünme zamanının artık geçmesi gerekir. Bilesiniz ki "İktidar uğrunda ölünecek Leyla değildir.”
YORUM EKLE

banner471

banner473