Bir zamanlar “Lefkoşa karar verir, Atina destekler” diyorlardı...
Ne var ki son aylarda Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocas, Kıbrıs konusunda Rum liderinden daha fazla konuşuyor...
Hatta çözümün ne şekilde olacağını o söylüyor...
“Türk askeri ilk günden gidecek... Türk vatandaşları da gidecek” diyor...
Ona soruyorlar “Hiç kimse kalmayacak mı?” diye...
Tek bir tanesinin kalmayacağını söylüyor...
Büyük bir kısmı ilk günden gidecek...
Diğerleri kısa bir takvim içinde dönecek...
Bu ne saygısızlık?..
Bu ne fırsatçılık?..
Bu ne oyun bozanlık?..
İki liderin New York’ta görüşme yaptığı bir günde Yunanistan Dışişleri Bakanı Kocas, Rum basınına demeç vererek, geleceği kendi kafasına göre şekillendiriyor...
KKTC lideri Mustafa Akıncı, Kıbrıslı Rumların endişelerini de giderecek formüllerin tartışılmasını isterken, Yunanistan Dışişleri Bakanı; Kıbrıslı Türklerin endişelerini dikkate almadan konuşuyor...
Süreci darbelemek ister gibi bir tavır içine giriyor...
Ayrılık kesinleşecek
KKTC lideri Akıncı; BM Genel Sekreteri’nin huzurunda Rum liderine “Yol haritasını belirleyelim” diye ısrar ediyor...
Rum lideri, Lefkoşa’da söylediği gibi bunu reddediyor...
Ne ikinci bir 3’lü zirve için, ne de 5’li konferans için tarih vermiyor...
Peki neden?..
Kendi pozisyonunu daha da güçlendirmek için...
Karşısında ‘bir an önce çözüm’ diye çırpındığımızı gördükçe, elde edeceği menfaatleri artırmaya çalışıyor...
Müzakereler başladığı zaman ‘toprak ve garantilerin’ 5’li konferansta, Anavatanlarla birlikte görüşüleceğini açıklamışlardı...
Sonrasında Rum tarafı müthiş bir taktik geliştirerek, bu 2 tehlikeli başlığı Lefkoşa’da tartışmaya açtı...
Yönetim ve Güç paylaşımı, vatandaşlık, AB ve Mülkiyet başlıklarında istediklerini elde ettikten sonra, Türk tarafının ‘Dönüşümlü Başkanlık’ talebini bir kenara itti...
Burada kendi toplumu açısından müthiş bir çıkar elde etti...
Dönüşümlü Başkanlığı sona bırakarak, garantiler ve toprak konusunda istediklerini elde etmek için ‘kırmızı çizgilerini’ ortaya koydu...
Türk tarafının bu konuda çok büyük bir hata yaptığını kabul etmeliyiz...
Hele mülkiyet konusunda verdiğimiz büyük tavizlerden sonra dönüşümlü başkanlığı garanti altına almadan, toprak ve garantilere geçilmemeliydi...
Önümüzdeki süreçte müzakerelerin tıkanması halinde Türk tarafını suçlayacakları bir koz elde ettiler...
Hatta sadece onlar değil, içimizdeki ‘azınlık bir kesim de’ Türkiye’yi suçlayacak...
“Türkiye askerlerini çekmeyi ve işe yaramaz garantileri ortadan kaldırmayı kabul etseydi bu çözüm olacaktı” diyecekler...
Bunu Akıncı da yapmaz
Garantileri sonlandırmak, Kıbrıslı Türkler için intihardır...
ELAM’ın yaptıklarını gören Akıncı da bunu kabul etmez...
Yeniden düzenlemeye “evet” demesi, garantilerin kaldırılmasını kabul ettiği anlamına gelmiyor...
Zaten her fırsatta bu görüşünü dile getiriyor...
Garantileri sonlandırmak; aynı zamanda Türkiye’nin, Kıbrıs üzerindeki hak ve hukukunu sonlandırmak, Doğu Akdeniz’den uzaklaşması demektir...
Bazılarının iddia ettiği gibi bu mesele “Bu saatten sonra Rumlar, Kıbrıslı Türklere saldıramaz” meselesi değildir...
Şimdiki durumda bile saldıranlar, Türk askeri ve garantiler gittikten sonra beş beterini yapabilirler...
Ama mesele sadece buradaki 220 bin kişinin güvenliği değildir...
Mesele buradaki menfaatlerini korumak için yüzlerce şehit veren, milyarlarca dolar harcayan, sırasında ambargolara katlanan Türkiye’nin çıkarlarının da yok edilmesidir...
Yunanistan’ın ‘üçlü stratejik anlaşmalar’ çerçevesinde ada üzerindeki hakimiyetini artırdığı bir dönemde, hiçbir Türk hükümeti buradaki haklarını çiğnetmez...
Cesareti olanlar bu gerçekleri daha net ve anlaşılır bir şekilde söylemelidir...
Ve Anastasiadis ile Kocas’a artık birileri garantileri ‘kırmızı çizgiden’ çıkarmayı önermelidir...
Türkiye’siz bir Kıbrıs olamaz...
Yunanistan’sız olamayacağı gibi...