Bu sabah ilk çayımı bitirmiş, hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmediğim Uruguay hakkında uzun ve ilginç bir yazı okurken dışarıda arıkuşlarının ötüşünü duydum.
Kapıyı açtım, dışarı çıktım ve başımı yukarı çevirdim; yalnız bu narin uçuşlu, rengarenk, göçmenlerin en güzeli kuşları göremedim.
Arıkuşları küçük sürüler hâlinde avlanırlar. Onları uçarken veya elektrik tellerinde av gözlerken görebilirsiniz. Sürekli hoş bir “prut-prut” sesi çıkarırlar.
Bu sesleri duyunca neredeyse iki ay önce göçmen kuşların adayı terk etmeye başladığını yazdığımı hatırladım. “Attın gene MM,” diye kulağımı çektim. “Göç yolunda bir kuş sürüsü görürsün, hemen kuşlar göçüyor dersin!”
Yerime döndüm. Ve biraz araştırınca tam anlamıyla uydurmadığımı öğrendim. Arıkuşları adayı göç yolu olarak kullanır ama bazıları yazı burada geçirir, yumurtlarmış. Onları ilkbahar, yaz ve sonbaharda görmek mümkünmüş.
Bu defa az çok sıyırdım ama başka yazılarımda farkına varmadan ne yanlış şeyler yazdım, kim bilir…
Yaseminlere yakın bir yerde, İngiliz yazar Katherine Rundell’in “kuşların Einstein’ı” unvanını verdiği bir karga öttü. Biraz ara verdi, gene öttü. Belli ki yakınlarda tıkıştıran başka kargalara gözlemcilik yapıyor. Bu ses “asayiş berkemal, devam edin çocuklar,” sinyali.
Ödüllü çocuk kitaplarıyla (bazıları Türkçeye çevrildi) bilinen Rundell, kısa bir zaman önce piyasaya çıkan anlaşılması zor, sevilmesi güç İngiliz şairi John Donne’ın (1572-1631) hayatını konu alan kitabıyla ününe ün kattı.
Rundell’in daha az bilinen bir yönü, hayvanlar hakkında yazdığı yazılardır ki bunları topladığı bir kitabı yakında çıkacakmış. Kargayı (sesi kesildi, sessizce uzaklaşmış olmalı) kuşların Einstein’ı olarak hayvanlar hakkındaki bilgisine dayanarak dâhi ilan etmiştir. Yeni kitabında muhakkak ona yer verecektir.
Ben ondan bir adım daha ileri giderek karganın Einstein’dan (1879-1955) da akıllı olduğunu iddia etmek istiyorum. Nedeni, bu kuşun Einstein gibi varlığın esrarını çözmeye çalışmayı aklından geçirmeyip kendini canlı olmanın keyfini çıkarmaya vermesidir.
Hayvanlar, özellikle kuşlar, bize dünyaya hayattan keyif almak için geldiğimizi anlatıyor ama kulak asan kim.
Dünyanın sorunu (ve şanssızlığı) mucizelerle dolu olmaması değildir. Mucizeleri gören insanlarla dolu olmamasıdır.
Çocuk doğduğunda kelimeleri yoktur. Dünyaya geldiği andan itibaren ona kelimeler yüklenir. Bu yükleme hiç durmadan hayat boyu devam eder. Kelimeler gittikçe yoğunlaşan bir sis meydana getirir. Mucizeler bu yüzden görülmez.
E = mc2. Tamam. Bravo Einstein kardeş! Ama, tasasız, bir dala konup ötebiliyor musun?
Bu arada lafazanlıktan Uruguay’a yer kalmadı. O konuda öğrendiklerimi, bu Tupamaros sloganı dahil: “Ya herkes dans edecek, ya kimse dans etmeyecek!” gelecek yazımda bulacaksınız.
Yapacak daha iyi bir işiniz yoksa.
Yapacak daha iyi bir işimiz yok Metin Bey. Yazılarınızı beklemekten başka. Lütfen devam. Yanlışsız iyi yazılar.