Türkiye’nin savaş alanı genişledi...
Doğu’da devam eden askeri operasyonlara 3 günden beri Halep sınırındaki topçu atışları eklendi...
Tüm ulusal kanallarda ve dünya basınında Suriye’ye yönelik kara harekatı tartışılıyor...
Neleri getirip, neleri götüreceğini kestirmek çok zor...
Bunun yanında Türkiye’ye sığınan 3 milyona yakın Suriyeli, 150 bin dolayında Iraklı mülteci var...
Mısır ile ilişkiler; General Sisi’nin iktidara gelmesi sonrasında bozuldu...
İsrail ile 5 yıl önce başlayan kriz hala giderilmedi...
En sonunda bunlara bir de Rusya krizi eklendi...
Yaşanan bu gelişmeler karşısında Türkiye’de ağırlıklı olarak turizm olmak üzere ekonomik faaliyetler ciddi şekilde etkilenmiş durumdadır...
Dövizdeki yükselişe paralel olarak TL faizlerinde de yükselişler başladı...
Uzaktan bakıldığı zaman, Türkiye’nin geçirmekte olduğu sürecin önemini ve hassasiyetini daha iyi anlayabiliyorsunuz...
Peki bizdeki siyaset bunu neden anlayamıyor?..
Veya neden anlamazlıktan gelerek, bunca sorun yetmezmiş gibi bir de yavrusu ile uğraşmak zorunda bırakılıyor bu ana?..
Adamlar koşturuyor
Kıbrıs sorununun en kritik döneminde, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda, ilişkilerin en üst düzeyde tutulması gerekirken, son zamanlarda yaşananlara üzülmemek elde değildir...
Bunu niçin yapıyoruz?..
Amacımız nedir?..
Çok büyük fedakarlıklarla ayağımıza getirilen suyun bir müddet, işin uzmanları tarafından yönetilmesinden neden rahatsızlık duyuyoruz?..
Gelecek şirket, Anamur suyunun yanı sıra kendi kaynaklarımızı da mı yutacak?..
Genelde kamuoyuna yansıtılan tepkinin gerekçesi budur...
Hangi kaynaklarımızı yutacak?..
Dışkılı kuyularda bile kaynak kalmadı...
İnsanlara haftada 2 gün su veremez durumdaki belediyelerin veya KKTC Su İşleri Dairesi’nin hangi kaynaklarından söz ediyoruz?..
Çok daha önemli bir özelliğimizi de gözardı etmeyelim...
İşin başında onay verdiğimiz projeleri, daha sonra reddediyoruz...
Zamanı uzatarak hem kendi insanımıza ve ekonomimize zarar veriyoruz; hem de Türkiye’deki yetkililer nezdinde güven yitiriyoruz...
Protokol hala imzalanmadı
Ay sonunda maaş ödeyemeyecek durumda bulunan Maliye Bakanı’nın uyarılarını da dikkate almayarak, su kriziyle birlikte Ekonomik ve Mali Protokolün imzalanması da geciktiriliyor...
Yazık ve günah değil midir?..
Başımızı çevirip bir de güneydekilerin ne yaptıklarını görebilsek iyi olmaz mı?..
Bir yandan çözüm için müzakereleri yürütüyorlar...
Diğer yandan, Türkiye’yi ‘ileride köşeye sıkıştıracak’ Stratejik Anlaşmalar imzalıyorlar...
Çözümün şartı olarak, Türk askerinin çekilmesini ve garantörlüklerin sona erdirilmesini önümüze koyarken, Yunanistan’la birlikte komşu ülkeleri yanlarına alarak askeri işbirliklerine gidiyorlar...
En sonuncusunu dün yaptılar...
Mısır ve İsrail’in ardından bu kez Lübnan ile askeri anlaşma imzaladılar...
Birileri, Türkiye ile aramızı açmaya çalışırken; Rum Yönetimi’nin, Yunanistan’la birlikte yaptıklarından dersler çıkarmalıyız...
Türkiye ile KKTC et ve tırnak gibidir...
Bazı mercilerle, bazı kurum ve kuruluşlarla sorunlarımız olabilir...
Bizleri üzenler, hatta kişisel veya kurumsal açıdan zarar verenler de olabilir...
Ama bu tür olayları, tüm millete mal edemeyiz...
Tüm insanları üzecek ortamların yaratılmasına destek veremeyiz...
İşin doğrusu su krizini bugünden çözmektir...
Hükümet bunu başarabilmelidir...