Her iki toplum açısından da hayırlı sonuçlar getirmesini diliyoruz...
Kuşkusuz; Türk tarafının ortaya koyacağı haritanın Rumları yüzde yüz tatmin etmesini bekleyemeyiz...
Hatırlanacağı gibi; Rum lideri Nikos Anastasiadis, Kıbrıs’taki müzakerelerde ‘tatmin edici bir noktaya geldiğini’ ve İsviçre zirvesini bu yüzden kabul ettiğini söylemişti...
Bunun anlamı şudur:
“İstediklerimi verecekseniz giderim...”
Türk tarafı, istenenleri vereceği konusunda Anastasiadis’i tatmin etmeseydi, bugünkü zirve gerçekleşmezdi...
Kıbrıslı Rumlar, dört gözle kendilerine iade edilecek bölge isimlerinin açıklanmasını bekliyor...
Önümüzdeki ilk 3 veya 4 gün içinde nerelerin verileceğini Rum basınından öğreneceğiz...
Savaş sonrasında terk ettiği evine dönebilecek olan Rumlar sevinecek, dönemeyenler büyük ölçüde ‘hayır’ cephesinde yer alacak veya tazminatla yetinecek...
Peki Kıbrıslı Türkler ne yapacak?..
İade edilecek onlarca yerleşim merkezinin Kıbrıslı Türk sakinleri nereye gidecek, nerede oturacak, ne iş yapacak?..
Karşılıklı mesajlar verildi
Kritik zirve öncesinde her iki lider de toprak ve borçlar konusunda kendi insanlarını tatmin etmeye çalıştı...
Sayın Akıncı, yaklaşık 24 milyar liralık bir çözüm maliyetinden söz etti...
Bunun 8 milyarını güneydeki Türk mülkleri karşılayacak...
Diğer 8 milyar iade edilecek bölgelerin karşılığı...
Geriye ne kaldı?..
Bir 8 milyar daha...
Kuzeyde Rum mülkü kullanan ve güneyde mülkü olmayanların ödemesi gereken tazminatlar...
Bunu kim ödeyecek?..
Sayın Akıncı’ya göre, AB bir miktar yardımı kabul ediyor...
“Tamamını Türkiye’nin ödemesi beklenmemeli” sözünden çıkarılacak en doğru sonuç ise şudur:
“Büyük bir kısmını Türkiye ödeyecek” ...
İçimizden bazıları, Türkiye’nin, Suriyeli göçmenler için 11 milyar dolara yakın harcama yaptığını anımsatarak “ne olacak bir 10 milyar da Kıbrıs için versin” diyebilirler...
Ama böylesi bir talep Türkiye’ye ve Türk insanına karşı büyük bir haksızlık olur...
Türkiye; 1964’ten beri bu ülkede yaşayan Kıbrıslı Türklere yardım yapan tek ülkedir...
Barış Harekatına kadar memurlarımızın parasını Türkiye gönderdi...
Yiyeceklerimizin büyük bir kısmını Türk kızılayı karşıladı...
Türkiye hala vermeye devam ediyor...
Ve siz çözümün de Türkiye tarafından finanse edilmesini öneriyorsunuz...
Çok ayıp ve çok günah...
Ya bizim kaybettiklerimiz
Kıbrıslı Türklerin 1963-74 yılları arasında silah zoruyla terk ettikleri mülklerin hesabını kimse sormuyor...
Çerez parasına satılan veya tek kuruş almadan terk edilen yerlerimizin tazminatını kimin ödeyeceği de sorulmuyor...
Aradan geçen bunca zaman içinde Kıbrıs’ta yaşayan iki toplumdan sadece birine milyarlarca Euro’luk yardım yapan Avrupa Birliği, çözümün finansmanını da omuzlamalıdır...
Yunanistan’a akıtılan 130 milyar, Rumlara akıtılan 32 milyar Euro’nun yanında 8 milyar ‘devede kulak’ misalidir...
Bölünmüş adayı tek başına üye yaparak, kendi ilkeleriyle ters düşen AB, olası bir çözümü de finanse etmelidir...
Ayrıca, Kıbrıslı Türklerin yaşayacağı tüm bölgeleri kalkındıracak projeleri hayata geçirmelidir...
Rum lideri Anastasiadis’in, adadan ayrılmazdan önce söylediklerini KKTC’nin yetkilileri duymamış olabilirler...
Ama bizler bunun üzerinde ciddiyetle durmak zorundayız...
Bazı Kıbrıslı Rumların, son günlerde etrafa korku mesajları yaydığına dikkat çeken Anastasiadis’in şu sözleri dikkat çekicidir:
“Bir taraf, diğer tarafın borçlarına ve diğer faaliyetlerine karışmayacak...”
Kıbrıs Türk tarafının, Türkiye’ye olan borçlarını bir kenara bırakalım...
Ama diğer faaliyetler içinde batmış belediyelerimiz, batmış sosyal sigorta kurumumuz ve güven vermeyen sağlık servislerimiz vardır...
Anastasidis “herkes kendi sosyal güvenlik ve sağlık sisteminden yararlanacak” diyor...
Bu ne demek?..
Kalp krizi geçiren Mustafa dayı, güneydeki uzman doktora gidemeyecek...
Kıbrıs Türk Hastanesi’nde uzman doktor bulabilirse ona görünecek...
Bulamazsa, cebindekileri harcayıp yurt dışına gidecek...
Cebinde para yoksa ailesine veda edecek...
Neyimiz tamam?
Eğri oturup, doğru konuşalım...
Sağlık servislerimiz bugünkü haliyle güven vermiyor...
Bunun sorumlusu şimdiki Bakan veya ekibi değildir...
Ama uzun yılların ihmali vardır...
Bırakın ‘tam teşekküllü tedavi olanaklarını’, musluklarından akan su ile el, yüz yıkamanın riskli olduğu hastenelerimizle, güneydeki sağlık hizmetlerini kıyaslayamayız...
Şimdiki halde bile yüzlerce insanımız, brikimlerini harcayarak güneydeki hastanelere veya kliniklere gidiyor...
Sosyal sigorta kurumumuza gelince...
‘KKTC vatandaşı olan’ emeklilerin maaşlarını ödeyemez durumdaki bu kurumun aylık gelirlerinin yüzde 55’i ‘yabancı işçilerden’ tahsil ediliyor...
Bunlar çözümden sonra kademeli bir şekilde ‘gönderildikleri zaman’, kurumun gelirleri tamamen dibe vuracak...
Peki o zaman emeklileri kim, nasıl ödeyecek?..
Avrupalı Kıbrıs’ın Türk Yönetimi yine Türkiye’nin kapısına mı dayanacak?..
Türkiye’nin kapısına dayanabilmek için ‘Federal devletten’ izin isteyecek...
İzin alabilirse Ankara’ya gidip yardım talep edecek...
Ankara ile protokol yapılırsa, bunu her iki tarafın parlamentosunun onaylaması gerekecek...
Ölme eşeğim ölme...
İşin bu noktasında, Rumlara öfkelenmek doğru değildir...
Onlar; bir şekilde 42 yılın acısını çıkaracak...
Onlar; kendi zenginliklerini bizimle paylaşmayacak...
Kızmamız gereken Rumlar değildir...
Bir şirket büyüklüğündeki küçük bir ülkeyi bunca zaman doğru dürüst yönetemeyen, hatta eldeki tüm olanakları batıran ve hala batırmaya devam eden kendi siyasetimizdir...
Yazıklar olsun...
Bu halimizle Kıbrıs’ın birleşmesine nasıl sevineceğiz?..