KKTC’yi Türki devletler de tanımayacaksa hangi devlet tanıyacak?
Bakınız, kıstırıldığımız kutudan çıkabilmemiz için Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açmasını bile önerir hale geldik. Serdar Denktaş’ın bu yaklaşımını köşeye sıkıştırılmışlık olarak algılamıyorsak ne olarak algılayacağız?
1975 yılında birleşik bir Kıbrıs’ın “federe kanadı” olmak iddiası ile ilan ettiğimiz Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni (KTFD) ortadan kaldırdık ve 1974 Barış Harekatının onuncu yılı bile olmadan, 1983’te, ayrı bir devlet (KKTC) ilan ettik. Bu ilanın nelere neden olabileceğini söyleyenler, “UDI” olarak tanımlanan bağımsızlık ilanına karşı çıkanlar vardı ama dinlemedik. UDI sonrasında alınan BM Güvenlik Konseyi kararları 40 yıl sonra bile karşımıza çıkıyor ama “biz nerede hata yaptık” diye sormaktan bile korkuyoruz!
Yaptıklarımızı yeniden gözden geçirmekten korkmak, etkili olmamızı önleyen başlıca zayıflığımızdır…
Tarih öğreticidir! Kendinizin de dahil veya taraf olduğunuz olayları tarafsız bir gözle, neden oldukları gelişmeleri değerlendirerek yeniden okursanız çok yararlı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Bu iyi bir öğrenme sürecidir. Türki devletlerin tutumu, bunun Kıbrıslı Türkler için de gerçek anlamda bir ihtiyaç olduğunun son ama en etkileyici kanıtlarından biri olmuştur.
Geçmiş denilince akla ilk gelmesi gereken, BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarının ortaya çıkmasına neden olan KKTC ilanıdır. KKTC ilan edilirken ne amaçlandı; nereye varıldı? Eğer amaç Kıbrıs sorununu daha karmaşık ve çözülmesi zor bir sorun haline getirmek idiyse ortada “tam başarı” vardır. Eğer amaç, Rum tarafını korkutarak bağımsızlık bildirgesinde ve Anayasa’nın başlangıç kısmında belirtildiği gibi federal bir çözüme ulaşmak idiyse sonuç tam bir başarısızlıktır. Eğer amaç Kıbrıs Türk halkının refah ve huzur içinde yaşayacağı bir düzen inşa etmek ve uluslararası ilişkiler geliştirmek idiyse de sonuç yine ortadadır: Tam bir başarısızlık!Bu başarısızlığı gizlemek ve tarihi bir değerlendirmeye kapıyı kapatmak isteyenler bugün savunulan “iki devletli çözüm” ile “federal çözüm” arayışlarını karşı karşıya koyarak, “Federal çözüm politikamızdan vazgeçmesek Rum tarafı haklarımızı teslim mi edecekti?” veya “Federal çözümü savunsak Türki devletler Rum tarafı ile ilişki kurmayacak mıydı?” türden soruları gündeme getirmeyi marifet sayıyorlar. Bir yanda somut bir başarısızlık, karşısında varsayımsal bir durum vardır ama onlar politikalarını böyle bir demagoji ile yürütmeye çalışmayı tercih ediyorlar.Tarihsel bir değerlendirme, Rum tarafının biz istedik diye federal çözüme razı olmayacağını da açıkça gösteriyor. Tanınma olmadığında bizim federal çözüme razı olacağımız diye bir şey de yoktur. KKTC’nin tanınmaması halinde Rum tarafının bizimle Annan Planı’ndaki gibi bir çözüme razı olacağını da söyleyemeyiz.
Mesele, bizim dünya siyasetinde önemli roller üstlenmiş olan aktörler ile ilişkilerimizi düzenlemeye yardımcı olacak politikanın ne olması gerektiğidir. Bunun için gerçekçi değerlendirmelere ihtiyaç vardır. Bizim sorunumuz, KKTC ilanı da dahil olmak üzere geçmişimizi özgürce ve gerçekçi olarak değerlendirme hakkımızın elimizden alınmış olmasıdır. Bunun sonucu başarısızlık olmaya devam edecektir!
Kendi tutumunu özgürce ve tarihinden ders alarak değerlendirme yeteneğine sahip olmayanlar başarısız olmaya mahkumdurlar!
Serdar Denktaş'ın önerisini bizler de düşündük. Yapılması da iyi olur kanaatindeyiz. Ne kaybedilebilir ki?