banner564

Kimse umutlanmasın

  Rumların yaşadığı iki büyük felaketin de baş sorumlusu Yunanistan’dır...
  Yani Anavatanları...
  Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanı sonrasında, devletin iki kurucu ortağından biri olan Kıbrıslı Türkleri yok etmeye yönelik silahlı saldırıları başlatan EOKA’ya silahları veren Yunanistan’dı...
  Terör örgütünün eğitimini sağlayan ve saldırı planlarını hazırlayan EOKA’nın başı Grivas ile devletin başı Başpiskopos Makarios’tu...
  Hem siyasi, hem dini lider olan Makarios; Kıbrıslı Türkleri yok etme planlarına destek verdi...
  Yüzlerce çocuğun yetim kalması ve binlerce insanın evinden, yerinden olmasının, ya da göç zorunda kalmasının sorumlusu işte bunlardı...
  Grivas’ı adaya gönderen Yunanistan’dır...
  Gizli not defterinde yazdıkları, Girit üzerinden adaya nasıl silah soktuklarını çok net bir şekilde ortaya koyuyor...
  Önce İngilizlere, sonra da Kıbrıslı Türklere yönelik bu saldırıların ana hedefi ENOSİS’ti...
  Yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması...
  Kıbrıslı Türklerin kararlı bir şekilde direnmeleri sonucunda bunu başaramadılar...
  

İkinci büyük hata
  Yunanistan, ikinci büyük hatayı 15 Temmuz 1974’te yaptı...
  Makarios’un ‘Uzun vadeli mücadele’ programını bertaraf edip, ENOSİS’i bir an önce gerçekleştirmek istiyordu...
  O dönemde Yunanstan’ı askeri cunta yönetiyordu...
  Kıbrıs’a gönderilen askerler, tank ve tüfeklerle saldırıya geçip, önce ‘iç temizliği’ tamamladılar...
  Makarios, adayı terk etmek zorunda kaldı...
  Ve sıra Kıbrıslı Türklerin temizlenmesine gelmişti...
  Türkiye, askeri açıdan yeterli güce sahip olmadığı halde, büyük bir risk omuzlayarak adaya çıkarma yapmak mecburiyetinde kaldı...
  Bugün Türkiye’ye ‘işgalci’ diyenlerin, geriye dönüp o günlerde yaşananlara bir göz atması gerekir...
  O günlerde korku, kan ve gözyaşı vardı...
  Kıbrıslı Türkler işsiz ve parasızdı...
  Can ve mal güvenlikleri de yoktu...
  Türkiye 20 Temmuz 1974’te Barış Harekâtı’nı gerçekleştirmeseydi, bugün adada bir tane Türk kalmazdı...



Farklı hedefler
  Türkiye’nin askeri harekâtı sonrasında bu kez Kıbrıslı Rumlar acı çekmeye başladı...
  Kendi iddialarına göre yaklaşık 180 bin kişi göçmen durumuna düştü...
  Evlatlarını, babalarını, kardeşlerini ve yeğenlerini kaybedenler oldu...
  Aynı şekilde binlerce Kıbrıslı Türk güneyden, kuzeye geçti...
  Esir düşenler büyük korkular yaşadı...
  Katliamlara uğrayan insanlarımız oldu...
  Bunları inkâr edemeyiz...
  Bizler, savaşa karşı olan, sorunların diyalog yoluyla çözülmesini savunan, tüm ırklara karşı saygılı insanlarız...
  Kimsenin malında ve toprağında gözümüz yoktur...
  Barış içinde, güven ortamında yaşamak istiyoruz...
  Annan Planı’na ‘evet’ dememizin ardında iyi niyetimizin ve bağışlayıcı karakterimizin olduğunu anlamak zor değildir...
  Ne var ki; Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıslı Türklerle ‘anlaşmaya dayalı’ bir ortaklığı kesinlikle kabul etmedi...
  Sosyal ortamlarda “Bizler hepimiz Kıbrıslıyız” dedikleri halde, mesele ortak yönetime gelince ırkçı düşünceler ön plana çıkıyor...
  Onların göçmenleri, bizim göçmenlerimiz gibi fedakârlıktan yana bir siyaset izlemiyor...
  Bizim insanımızın büyük bir çoğunluğu “Herkes şimdiki gibi ayrı bölgelerde yaşamalıdır” diyor, onlar ezici bir çoğunlukla ‘geri dönüşü içermeyen’ bir çözüme izin vermeyeceklerini söylüyor...
  Burada yine ırkçı bir yaklaşım olduğunu görebiliyoruz...
  Bizler sırf adanın yeniden bütünleşmesi ve çatışmaların artık tarihe gömülmesi için Limasol, Larnaka ve Baf’taki mülklerimizi bırakmayı kabul ediyoruz...
  Onlar bunun karşılığında Girne’den, Karpaz’dan, Güzelyurt’tan vazgeçmiyorlar...



Papaz her zaman devrede
  Bizler, Rum hükümetinin kararıyla on binlerce Yunan vatandaşının adada yaşamasına tepki göstermiyoruz...
  Onlar ‘tüm yerleşikler gidecek’ diyor...
  Hatta burada doğanların da gitmesini şart koşuyor...
  Bizim taraf; herhangi bir Rum’un 3, hatta 4 yıl süreyle Başkanlık yapmasını kabul ediyor...
  Onlar, bir veya 2 yıl süreyle Türk’ün başkan olmasını redediyor...
  Bizler, “Nüfus açısından azınlıktayız... O nedenle Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçemeyiz” diyoruz...
  Onlar; Türkiye’yi tamamıyle adadan uzaklaştırmak için bizlere AB garantisi öneriyor...
  Kıbrıs adasını kana bulayan 1963 saldırılarına komutanlık yapan, din adamı Makarios’tu...
  Şimdi her fırsatta müzakerelere müdahale eden yine bir din adamı olan Başpiskopos Hrisostomos’tur...
  Hrisostomos, yaklaşık 45 bin TC vatandaşının adada kalmasını ‘intihar’ olarak görüyor...
  Hâlbuki esas intihar Türk garantisinin sona ermesi olur...
  Kıbrıslı Türkler, böylesi bir intihara sürüklenemez...
  Sürüklenmemelidir...



Yeni senaryolar
  Ne var ki; Rumların 1974’te Yunanistan ile yaşadıklarından yola çıkan bazı kesimler; son zamanlarda Kıbrıslı Türklerle, Anavatan’daki kardeşlerimizin arasını bozmaya yönelik farklı senaryolar üzerinde çalışıyorlar...
  Lefke’de yaşanan ezan meselesi gibi...
  Basit bir olayı, günlerce abartılı bir şekilde Türkiye’ye yansıtmak suretiyle “Bakınız Kıbrıslı Türkler ezana da karşı çıkıyor” mesajını veriyorlar...
  Yine içimizdeki bazı örgütleri kullanarak, Türkiye aleyhtarı cılız sesleri abartılı bir şekilde 80 milyona aktarıp, arayı soğutma girişimlerinde bulunuyorlar...
  Gelinen noktada; öncelikle toplumu yönetenlerin bu tür senaryolar karşısında uyanık olmasında fayda vardır...
  Devlete ve millete ihanet en ağır suçtur...
  Bunun bilinci içinde hareket edilmesini talep etmek ve gerekli önlemleri almak, devleti yönetenlerin görevidir...
  Daha da geç olmadan gerekli adımlar atılmalıdır...
YORUM EKLE
YORUMLAR
Sümer Şehitoğlu
Sümer Şehitoğlu - 9 yıl Önce

kaleminize ve yüreğinize sağlık.devletin birliği'ni koruyucu önlemler alınması ve provakatörlüklere izin verilmemesi gerekir.yasa eksiklikleri varsa derhal yasama bu yasaları çıkartmalıdır.

CoşkunAltınada
CoşkunAltınada - 8 yıl Önce

Gerçek bir Kıbrıs Türk REŞAT AKAR'A tüm çözümsüzlüğün nedenlerini ve de Rum Yunan ikilisi nin dalaverelerini ve gerçek amaçlarının ENOSİS olduğunu güzel yorumları ile en iyi şekilde yorumlayıp aktardığı için kendisine Teşekkür ederim. Yüreğine ve bileğine sağlık REŞAT BEY.

banner471

banner474