Covid-19, Pandemi, Ekonomik kriz, Çift Aşı, PCR testi, Turizm sezonu derken gerçekten de her şeyden bıkma noktasına geldiğimizi düşünüyorum. Bu ülkenin kıymetini bilmemeye devam ettikçe, adeta kendimizi dev aynasında görüp, gerçekleri haykırmadıkça maalesef kendi kendini yönetemeyen, kendi ayakları üzerinde duramayan aciz bir toplum olarak varlığımızı sürdürmeye devam edeceğiz? Öyle mi? Hâlbuki ülkede o kadar çok kulaktan kulağa yayılan efsaneler var ki, sizin efsane filan aramanıza inanın hiç gerek yok. Gelin bizler var olanları parlatalım, turizm anlamında pazarlayabilelim inanın yeter. Bu yazımızda Zeytinlik köyü efsanesine dokunmak istedim. Templar Şövalyelerinin kurduğu, adını buradan aldığı Temroz köyüne bir yolculuk yapalım. Hatta biraz da St. Hilarion`daki hazinelere. Belki de birçoğunuzun daha önceleri hiç duymadığı zengin bir tarihin yansımasını yaşayacaksınız.
Orta Çağ tarihçilerinin bir kısmı Templer Şövalyelerinin, 1119 yılında Kudüs’te kurulduğu inancını taşımaktadır. İlk kuruluş yıllarında sadece Dokuz Hristiyan savaşçısı tarafından kurulan bu özel grup yakaladıkları ün ve şöhret ile yaşam tarzları, özel eğitilmiş atları, askeri becerileri ve kılık kıyafetleri ön plana çıkmaktadırlar. Bu grubun amacı Hristiyan hacıları korumaktı.
Templar Şövalyeleri 1129 yılında Katolik Kilisesi tarafından da resmen tanınırlar ve şöhretleri bütün Orta Doğu ve Avrupa`da kulaktan kulağa yayılır.
Müslümanlara karşı ne yazık ki oluşturulan Haçlı seferleri sonucunda ve Kudüs’ün fethi sırasında gösterdikleri savaşçı ruh onlara Kudüs Kralı tarafından ‘Süleyman Mabedi’ korunması görevini vermiştir. Katolik inancının en üst mertebesi olan Papa bile bu Hristiyanlık için savaşan şövalyeleri gözünün bebeği gibi korumaktadır.
Kısa zamanda, Süleyman Mabedinin de korunması görevi ile birlikte Tapınak Şövalyeleri sayısı yirmi binleri geçmiştir. Bugünlerde adeta bir yangın yeri olan Kudüs aslında önemini o yıllardan Müslümanlar (Mescid-i Aksa) Yahudiler için Süleyman Tapınağı ve Hristiyan Alemi için de İsa`nın doğduğu yer olması münasebeti ile üç ruhani dinin en kutsal yeri olarak bilinmektedir. Kudüs’e gidecek olan Hristiyan Hacılar hacılık döneminde harcayacakları dini vecibelerine uygun paralarını bile Tapınakçılara bırakırlar. Soylular, Lordlar, Avrupa`nın en zengin kişileri Templar Şövalyelerinin gücüne kendilerini teslim etmeye çekinmezler.
Avrupa Orta Çağ yaşamının getirdiği ahlaki kokuşmuşluk onlara bulaşmadan önce aralarından seçilen dokuz şövalyeden bir kısmı önemli bir göre üstlenirler. Onların himayesinde olan özel bir grup kendilerine sadece 57 mil yani yaklaşık yüz kilometre uzakta olan Kıbrıs adasına kutsal bir görev için gönderilirler.
Bu vesile ile; bizim adamızdaki Templar yani Tapınakçıların da adada bir yıl kaldıkları gerçeği ve yaydıkları efsanesi başlamış olur.
Kıbrıs Adasına yolculuk
Tapınak mabedinde buldukları gizli bir geçidin kapılarının araladığı bir papazın odası içerisinde yer alan yazıları arasında bir evrak bulunur. Bu yazıda Kıbrıs adasına gitmeleri gerektiği ve orada zeytin ağaçları ile adeta Kıbrıs Adasının en önemli zeytin merkezi olan bu köyü bulmaları istenir. Bu köyün yanında özellikle limanı ve yaseminleri ile adeta tüm kasabaya koku salan bir güzel kasaba varmış (Girne). Önceleri bu yazıya pek de çok rağbet etmeyen Tapınakçıların bir kısmı bu evraka zaman geçtikçe inanırlar. Bu yazıda Kutsal Kase ve Hazinenin, Süleyman Tapınağı yakıldıktan ve yağmalandıktan sonra bir çok hazinenin en kutsal olanının Kıbrıs adasında olduğu bilgisi yazıldığı rivayet edilmektedir.
Adaya çıktıklarına böyle bir köyün nerede olduğunu soran Tapınakçıların bu köyü bulmaları çok zor olmaz.
Zeytinlik Köyünün kaderi değişiyor
Ele geçirdikleri yazıda; bu köyde zeytin ağaçlarının en büyüğünün altında bir hazinenin olduğu hatta Süleyman Tapınağında saklı olan Kutsal Kase’nin buraya hazine ile birlikte taşındığı rivayet edilir. Bu Zeytin Ağacı şimdiki şövalye yolu olarak da bilinen ve vadi içerisinde Zeytinlik köyünden yukarındaki St. Hilarion kalesine kadar uzanan yoldur. Bazen kutsal yol olarak da bilinen bu yol zaman içerisinde gizlilik ile yürütülen çalışmaların açığa çıkmasına vesile olmuştur. Bu köyün ismi tapınakçılar tarafında Temroz (Templos) olarak değiştirilir ve bulunan bu zeytin ağacının altı kazılır.
Efsaneye göre burada hazine bulunur ama Kutsal Kase bulunamaz. Buna çok kızan Tapınakçılar adeta bölgede terör estirir. Birçok insan öldürülür. Birçok insanın kanı akıtılmasına rağmen, Kutsal Kase’den eser yoktur. Çok yakın bir gelecekte; Kutsal Kase’nin ve hazinenin varlığından haberdar olan İngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard, Ada ile ilgilenecek ve daha sonra adayı kısa süreline bile olsa ele geçirecektir. Kıbrıs’taki Hazine o kadar çoktur ki hazineyi dağın tepesine adeta küçük bir mağara gibi odaya taşırlar. Daha sonraları ise bu kutsal hazine hiç kullanılmaz ve yeri de kaybedilir.
Rivayete göre Kutsal Kase’nin bulunamamasından dolayı bu hazinenin kullanılmasının uğursuzluk getireceği inancı o dönemlerdeki Tapınakçılar arasında görüş birliğine varılır. Ne var ki Tapınakçıların taptığı figür olan Baphomet o dönem kaybolur. İhtişamlı elmaslar ile kaplı, altın bir şeytan heykeli olan Baphomet çalınmıştır. Baphomet`in İngiliz Aslan Yürekli Richardìn himayesine girdiği ve yıllar boyu İngiliz Kraliyet ailesi tarafından saklandığı rivayet edilmektedir. Nerede? Limasol Kalesinde. Adanın ilk Orta Çağ Müzesi Limasol Kalesinde bulunduğu Üçüncü Haçlı Seferine çıkmadan önce Ricardo Corazon de Leon’un evlendiği Berenguela de Navara’ya ev sahipliği yapan yer olarak da bilinen bu kalede saklanıyordu.
Hazineye gelince; efsaneye göre üç ana bölüm üzerine kurulan St. Hiarion Kalesinin ilk taşlarının örüldüğü bölgedeki bir odada saklı olan bu hazine kırk yılda açılan gizli bir odada hala daha keşif edilmeyi beklemektedir.
Tapınakçılar kısa süre sonra 1192’de Kudüs Kralı Guy de Lusignan’ın adayı terk etmelerine rağmen, kalelerini Kıbrıs’ta ve kutsal şehirlerde birçok stratejik noktada tuttular. Ne yazık ki Şan şöhret ve ihtişam, Tapınakçıların da kutsal çıktıkları bu yoldan sapmalarına, ahlaki erozyona uğramalarına sebep olacak, güç kaybedecek ve tarihin sayfalarına gömülmelerine sebebiyet olacaktır.
Bugün anlaşılacağı üzere Zeytinlik köyü ve efsanesi günümüze kadar olan gizemini, ayrıca ismini taşımayı başarmıştır. Ancak kutsal zeytin ağaçlarının böylesine yoğun bina yapılaşması içerisinde gelecek nesillere ne kadar taşınacağı ise gerçekten de meçhuldür. Her bir Zeytin Ağacı bu efsaneye ortak olmaktadır.
Turizm böylesine kültürel ve doğal varlıkları, efsaneleri gelecek nesillere aktarmak ile mümkün olur. Anlayacağınız Turizm Hayattır.