KKTC Merkez Bankası para ve kambiyo yasası 38/1997:
"KKTC'de tedavüldeki resmi para Türk Lirasıdır."
Şimdi bu yasayı bilmeyen ve veya okumayan, ayrıca siyaseten La Fontaine masalı okumaya çalışan başlıyor resmen "sallamaya…"
Neymiş böyle bir madde yokmuş.
Yine KKTC Merkez Bankası Mevzuatlar kısmında "Euro'nun hukuki araçlara etkisi yasası" 1/2002 sayılı yasa "kısmında açıkça belirlenen bazı maddeler var. Örneğin ilgili maddenin tefsir kısmında "Euro, Avrupa Birliği’ni kuran anlaşma uyarınca tek para sistemine dahil olan Avrupa Birliği’ne üye devletlerin parasını anlatır."
Şimdilerde Türk Lirası’nın bu kadar döviz cinsi paralar karşısında (USD, EURO, STG) değer kaybetmesinden sonra, Enflasyonun Türkiye'de yüzde yetmiş yedi, KKTC’de yüzde doksan sekiz gibi oranlar ile açıklanmasından sonra, ayrıca elektrik, mazot, benzin, çarşı, pazar, böylesi can yakmaya başladığından sonra toplumda "Neden Euro'ya geçmiyoruz söylemleri artmaya başladı.
Şimdi Kuzey Kıbrıs bir Avrupa Birliği ülkesi mi? Bizim sınırlarımız içerisinde AB mevzuatları ve müktesebatı mı uygulanıyor? AB mevcut siyasi konjonktür dahilinde bu topraklar üzerinde resmen AB parası olan Euro'nun kullanılmasına müsaade eder mi?
Bu soruların cevabı kesin ve tereddütsüz büyük bir Hayır’dır.
O zaman gelin biraz beyin cimnastiği yapalım
Kıbrıs'ta bu konuya ekonomik ve bilimsel olarak bakmak, kendi para birimimizi basmak, daha stabil bir para birimine geçmek, tamam, gelin hepsini masaya yatıralım, olur mu olmaz mı entelektüel çevre eteğindeki taşı döksün ama bir şeye dikkat edelim.
Tıpkı konunun uzmanı olan Prof. Dr Mete Feridun’un dediği gibi "Kuzey Kıbrıs'ta belli bir kesim kendilerini 'Türkiye'ye daha yakın olmakla' konumlandırarak bu pozisyon üzerinden birtakım siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etme stratejisi izledikleri için, asıl konu üzerine yapılan entelektüel ve bilimsel tartışmaları da 'bunlar Türkiye karşıtı' gibi imalarda bulunarak sabote etmeye çalışıyorlar."
Kuzey Kıbrıs Ekonomisinin Türkiye'ye doğrudan bağlı olduğunu bilmeyen yok. Kendi ayakları üzerinde duramayan bir ekonomi (geçmişte özellikle pandemi öncesi 2017, 2018, 2019 yıllarında) müthiş bir dış ticaret açığının tamamını kapatan eğitim ve turizm sektörlerinde yaşanan başarılardan dolayı bu iki sektörden elde edilen yaklaşık bir buçuk milyar dolar gelir ve tabii ki ertelenmek zorunda kalınan (hükümet değişiklikleri neticesinde yakalanamayan siyasi ve ekonomik istikrar) . Türkiye'den beklenen kamusal finansal destek yeterli derecede gelmemesine rağmen ekonomi bu kadar çökme noktasına gelmemişti.
Mali bütçe gerçeği
Sen ülke olarak mali bütçeyi hazırlarken yüzde kırk beş bütçe açığı olacak şekilde bütçeyi açıklayacaksın (daha 2021 Kasım ayında yaşanan döviz krizi olmamıştı) şimdi de bütçe tadilatı üzerinde konuşmadan, bütçeyi "denk bütçe" noktasına getirmeden böylesi uygulanması zor bir protokolün altına ülke olarak girmek gerçekten de çok ama çok zordur. Tarafsız bir gözlük ile baktığım zaman bu ekonomik iş birliği protokolü maddelerini açıkça söyleyebilirim ki uygulamak mevcut siyasi konjonktürde acı bir reçeteden ziyade, gerçekten de imkânsızdır. İnşallah yanılırım. Ancak şurası bir gerçek ki, özellikle reel sektörü içeren özellikle kendi alanım olan turizm maddeleri keşke bu kadar baştan savma olmasaydı. Daha ciddi, ülkeyi refaha çıkaracak maddeler olsaydı biz de bravo doğru maddeler konmuş deseydik ve destekler pozisyonda olsaydık.
Bakın bu satırlar doğru, hatta iki üç kez okunsun ve başarının şifresinin burada olduğu anlaşılsın.
Ortaya atılan argümanlar neler?
Kuzey Kıbrıs'ta uygulanan eşel-mobil sistemine göre, enflasyondaki artışa paralel olarak maaşlar da güncelleniyor. "Maaşlar enflasyona endekslendiği gibi Euro'ya da endekslensin. Hem giderlerimiz hem de gelirlerimiz Euro bazında olsun. "Gerçekten de son zamanlarda bu söylem o kadar arttı ki…” “Alis harikalar diyarında" demekten başka bir şey aklıma gelmiyor.
Adamızın olmaz ile olmazları turizm ve eğitim sektörleri en fazla dövizi Kuzey Kıbrıs'a getiren öyle kendi başına buyruk, kaderine terk edilmeye bırakılmayacak iki güzide sektörümüz.
Şimdi ülkemizde bir kesim de çıkmış diyor ki "Ama ne yapalım, dünyada ekonomik resesyon var, yalnız bizde değil ki?" Bu argüman tamamı ile kolaycılığa kaçış ve sorunları halı altına süpürmekten başka hiçbir işe yaramaz.
"Mali disiplin" sağlamak, devlet olarak atılacak olan adımların faydalarını, madde madde izah ederek, sosyolojik ve toplumsal olarak bu çekilecek sıkıntıların toplumun faydasına olacağı inancını sağlamaktan geçer. "Biz yapacağız, öyle ya da böyle" diyerek bir yere varılamayacağını bilmek gerekir. O yüzden eylemleri belirlenen takvim ışığında hayata geçirmek çok zor diyorum. KKTC Meclisi tatile çıkıyor, Eylül’de açılacak, Ekim ayında bütçe görüşmeleri başlayacak ve bu süreç içerisinde de bu protokol kamu ve reel sektör maddeleri uygulanacak! Ben büyük bir şüphe içerisindeyim. Gerçekten de bu kez yanılmayı çok istiyorum.
Avrupa Birliği gözünde böyle bir ekonomiyi Eurozone’a almak kolay mı?
1- Bir kere böylesi zayıf bir ekonomiyi AB kendi kanatları altına almayı reddeder.
2- Ekonomik sıkıntılar karşısında safha safha ev ödevleri verecek olan AB'nin isteklerini uygulamak, mevcut siyasi ve ekonomik konjonktürde imkânsızdır.
3- Siyasi ve ekonomik konjonktür derken AB GKRY ilişkileri, Türkiye AB ilişkileri, Türkiye KKTC siyasi ilişkilerini doğru okumak gereklidir.
Belki de birinci sıraya koymam gereken bu maddeyi "sanki tüm ekonomik koşullar gerçekleşse bile Türkiye bu coğrafyada siyasi bir çözüm bulunmadan Euro kullanımını doğal olarak siyaseten kabul etmeyecektir. Adada hali hazırda bütünsel bir barış sağlanmamıştır, ateşkes hali vardır. Bunun doğru tahlil edilmesini istiyorum.”
4- Gelirlerin ve alım gücünün azalması ve yüksek enflasyon karşısında Euro endeksli muhasebeye geçilmesi hiçbir işe yaramaz. Bu şekilde fiyat artışları, ürün, hizmet ve üretim girdilerin döviz ancak satışlarının TL olması baştan kaybedilen bir savaş gibidir. Gelirlerin çoğaltılması mevcut koşullar içerisinde sadece iki sektör ile olur, turizm ve yükseköğretim. Bu sektörlerde başarı sonucunda hazinede döviz cinsi gelirlerin çoğalması bu sarmalın içerisinden çıkacak tek hamledir.
5- Yüzeysel yorum yapanlar Hazinede bu anlamda mali kaynak olduğu tezini ortaya atmakta, manipülatif söylemler geliştirmektedir. Böyle olsa her ay maaşların ödenmesi için bile devlet kendi hazine bonolarını yüksek faizler karsısında satmaya razı gelir miydi? Bu kadar bankalardan borç alır mıydı?
6- AB’ye üye olmak için Euro kullanımına geçmek isteyen ülkelere de ön koşul koyuyor. "Döviz kurunun en az iki yıl boyunca sabitlenmesi şarttır" diyor ilgili Avrupa Parlamentosu Maastricht kriterleri. Bunu nasıl yapacak bu ülke? Eski Yugoslavya ülkelerine (Hırvatistan, Karadağ) ayrıca Slovak ülkelerine ne gibi kriterler konmuş bir araştıralım lütfen.
7- Ülke olarak Türkiye askeri ve siyasi olarak geçtim, bu ülkeye finans sağlayan, ekonomik olarak bitme noktasına gelse bile ayakta kalabilmeni sağlayan tek ülke. Eğer AB’den milyar Euro'luk veya Amerika'dan milyar dolar yardımlar geliyor ise haberim yok, o yüzden sen TC'den TL yardımı alacaksın, KKTC'de Euro kullanacaksın. E nasıl olacak bu iş?
8- Türkiye KKTC ilişkileri gerçekten de artık siyaseten ve ekonomik olarak vites yükseltmelidir.
Her gün siyaseten ve askeri olarak Türkiye'yi zor duruma düşürmeye çalışan Yunanistan'a milyonları geçen turist göndermek yerine "Ata yadigarı" bu topraklara gelmek için en üst perdeden girişimler yapılmalı. Adaya sadece Türkiye'den iki milyon turist gelse, bu ülke inanın kabuk değiştirir. Burada Cumhurbaşkanı, Başbakan, Turizm Bakanı, Ulaştırma Bakanı işi gücü bıraksın sadece bu sekizinci maddeye odaklansın. 2023’te Kuzeye Türkiye'den
2 milyon turist gelsin, 2024’te ne konuşuyoruz görün o zaman.
9- Adayı tanıtmak zor, mademki siyaseten bir rota değişikliği var AB, BM vs. görüşmeler, Güven artırıcı, yaratıcı önlemler, buzdolabında Kıbrıs'ı Türkiye'de tanıtın ve pazarlamak için Türkiye'de otoritelerinin kapısını aşındırın. Bu ada kendi küllerinden yeniden doğar.
Turizm Hayattır.