Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, toplumsal dayanışmanın sosyal adalet zemininde sağlanabileceğini vurguladı.
Coronavirüs salgınının tüm dünyada sağlık önlemlerinin yanı sıra ekonomik önlemlerin de acilen alınmasını gerektirdiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Akıncı, önceki gün hükümet tarafından bir dizi kararın açıklandığını belirterek, “Açıklanan kararlara ilişkin dikkat çeken ilk husus; toplumun neredeyse tüm kesimlerinde yoğun bir tepkiye yol açmış olmasıdır. Pek çok ülkede açıklanan önlemler esasen toplumsal paniği yatıştırmaya dönük, ilave destek sağlayan ve güven veren adımlar içerirken bizde açıklanan paket maalesef tam tersi bir etki yaratmıştır” dedi.
Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın ekonomik önlemlere ilişkin genel değerlendirmesinin yanı sıra, Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Danışma Kurulu ile istişare içinde hazırlanan ayrıntılı değerlendirme Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Danışmanı Prof. Dr. Ömer Gökçekuş tarafından yapıldı.
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın açıklaması şöyle:
Önlemleri, toplumsal beklentiyi karşılamaktan uzaklaştıran hususların başında, pakete de ismini veren 'toplumsal dayanışma' kavramının gerektirdiği sosyal adalet ruhunu yeterince yansıtmıyor olması gelmektedir. Bunun yanında önlemlerin uygulanmasına ilişkin açık, somut ve veriye dayalı açıklamalar getirilmemiş olması toplumun bu pakete dönük inancını iyice sarsmıştır.
Açıklanan önlemlerin en dikkat çekici yönlerinden birini, kamu görevlilerinin maaşlarından yapılan kesintiler oluşturmaktadır. Siyasi makamlardan ve üst düzey yöneticilerden toplumsal güveni artırmak üzere artan oranda kesinti yapılması yerinde bir adımdır.
"Kamu dışındaki yüksek gelir grupları da katkı yapmalı”
Öte yandan diğer kamu görevlileri arasında da maaşlardan bir miktar kesinti yapılabileceği konusunda yaygın bir anlayış gözlemlenmekteydi.
Buna rağmen, kesinti miktarlarının hangi hesaplamayla ve hangi ihtiyacı karşılamak üzere belirlendiği konusundaki belirsizlik, orta gelir grubuna mensup çevrelerde haklı tepkilere neden olmuştur.
Kesintilerin nereye ve nasıl kanalize edileceği de belirsizlik içinde bırakılmıştır.
Orta gelirli çalışanların maaşlarında ciddi kesintiler yapılırken, kamudakiler dışında kalan yüksek gelirli kesimlerden herhangi bir katkı sağlama yönüne gidilmemesi sosyal adalet duygusuna ciddi şekilde zarar vermiştir.
"Bankalara ricacı olmak doğru değil”
Maaşlı kesimlere ilişkin mutlak kararlar alınırken bankaların uygulamalarına yönelik tavsiyelerle yetinilmesi de doğru bir yaklaşım olmamıştır.
"Sosyal patlama riski”
Belirsizliğin çarpıcı bir örneği üçüncü ülke yurttaşlarına ilişkin yaklaşımda da sergilenmiştir. Ülkemizde çalışan üçüncü ülke yurttaşları konusu 'aldığımız duyumlara göre çoğu zaten ülkelerine döndüler' denilerek, bir varsayım üzerinden gerekçelendirilmiştir.
Ortada yine veri yoktur. Ne kadarı dönmüştür, kimse bilmemektedir. Dolayısıyla kalanların kendi kaderine terk edilmesinin içerdiği insani zafiyet bir yana, yarattığı sosyal patlama riski de belli ki hiç hesaba katılmamıştır.
Önlemler bir salgın üzerine ve sağlık sistemi zaten sorunlu bir ülkede açıklandığına göre sağlık yönlü bir içeriğe de sahip olmalıydı. Anlaşıldığı kadarıyla paket hazırlanırken konuya bu yönden bakılmamıştır. Bilakis pakete sağlık sorunlarını daha da artıracak vahim eklemeler yapılmıştır. Örneğin temizlik, hijyen ve sosyal hizmetler yönünden daha da güçlendirilmesi gereken belediyelerden kesinti yoluna gidilmesi son derece yanlıştır. Hele bu dönemde belediyelerle siyasi partileri eşitleme mantığı bütünüyle sorunludur.