KKTC’nin eski milletvekili ve sendikacılarından Hasan Sarıca, KKTC’nin son 35 yılda ekonomik açıdan güçlenmediğini, birçok alanda gerileme yaşandığını söyledi.
Sarıca Diyalog’un sorularını yanıtladı:
Soru: KKTC 1983 yılında kuruldu. Aradan geçen 35 yılda KKTC gelmesi gereken yere gelebildi mi? Gelemediyse sebepleri nedir?
Hasan Sarıca: Böyle bir soruya verilecek cevaplar en azından Masterlik Tezi olabilecek kapsamdadır. Bu nedenle çok genel yanıtlar vermekle yetineceğim. Konu KKTC’nin kuruluşu ile ilgili olduğundan bakılması gereken temel belge KKTC’nin ne için ilan edilmiş olduğu ve nerelere gelmesinin hedeflendiğidir. Bu konuda temel referans belgesi KKTC’nin Kuruluş Bildirgesi olmalıdır inancındayım. O günkü sosyal-ekonomik-kültürel-politik ve diğer göstergelere kısaca göz atmak gerekir. Böylece o günden bu güne gereken yerlere gelinebildi mi? sorusuna yanıt verilebilir.
KKTC’nin ilanı ile Kıbrıs sorunu ve politik konum olarak gelinmek istenen hedefler Bağımsızlık Bildirgesi’nde açıkça ifade edilmektedir. Bu uzun metinden konumuz bakımından yapılabilecek vurguların bazıları şöyledir:
Bildirgenin 1.ci maddesinde Kıbrıslı Rumların izledikleri politikalar nedeni ile Kıbrıslı Türkler “..Yirmi yıldan beri, Kıbrıs Türk Halkı, varlığına temel hak ve özgürlüklerine ve siyasal statüsüne yöneltilen tehdit ve saldırılara karşı meşru direniş ve meşru savunma halindedir...” denmektedir. Bu tespit, bugün için de aynen, hatta daha ileri boyutlarda geçerlidir. Artık sadece Kıbrıslı Rumlardan kaynaklanan Kıbrıs Türk Halkı’nın varlığı, temel hak ve özgürlükler ile siyasi statüsüne yöneltilen tehdit ve saldırılar söz konusu değildir. Son 35 yılda giderek toplumsal etnik varlığı doğrudan yok edilen bir halk haline gelinmiştir denebilir. Bildirgenin “10- Kıbrıs Rum Yöneticileri, geçmişte, Kıbrıs Türklerini " tabut veya bavul" ( ölüm veya adayı terketme) seçeneklerinden birini tercihe zorlamak istemişlerdir...” tespitini bugüne uyarlarsak Kıbrıs Türkü geçen 35 yılda “tabut veya bavul” değil ama; “bavul” seçeneği ile yüz yüze bırakılmıştır.
Kıbrıs sorununa çözüm bulunması ile ilgili olarak ise: “17-.......... Toplumlararası görüşmelerin devam ettiği son üç yıl boyunca Kıbrıs Türk tarafı iki kesimli federal bir çözüm için sağlam bir temel oluşturulması amacıyla müzakere sürecine faal biçimde yapıcı katkılarda bulunmuştur. Kıbrıs Türk tarafının savunduğu temel görüşler, 1977 ve 1979 Zirve Andlaşmalarındaki kriterleri dikkate almış ve gerek 1980 Açış Beyanı, gerek 1981 BM Değerlendirme Belgesi’ndeki yaklaşımın özü ile uyum içinde olmuştur......” diyerek “ 22- Bu tarihi günde bir defa daha, Kıbrıs Rum halkına barış ve dostluk elimizi uzatıyoruz.
(a) Aynı Ada’da yan yana yaşamağa mecbur bulunan iki halkın, aralarındaki bütün sorunları eşit düzeyde müzakerelerle, barışçı, adil ve kalıcı biz çözüme ulaştırmalarının mümkün ve zorunlu olduğuna inanıyoruz
(b) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı, iki eşit halkın ve onların kurdukları yönetimlerin, gerçek bir federasyon çatısı altında yeniden bir ortaklık kurmalarını engellemez; tam aksine bir federasyonun kurulabilmesi için gerekli ön şartları tamamlayarak bu yoldaki samimi çabaları kolaylaştırabilir. Bu yolda her yapıcı çabayı göstermeğe kararlı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başka hiç bir devletle birleşmeyecektir...” tespit ve önermesi ile Kıbrıs sorununa çözüm perspektif ve politikalarda temel alınacak belgelere referans yapmıştı. Aradan geçen 35 yıldan sonra bu perspektiflerden de uzaklaşıldığı kolayca görülmektedir.
a. Ekonomik, sosyal ve kültürel konularda aradan geçen 35 yılda örneğin ithalat-ihracat dengesi daha da bozulmuş, üreten bir halktan sadece tüketen bir halk haline getirilmiştir. Sanayi, üretim ve ihracat artık yok denecek düzeydedir. Tarım sektöründe canlı hayvan, narenciye, patates gibi pek çok ürünü ihraç ederken bugün tarımsal ürünleri ithal eden hale getirildik. Sosyal konular da çok farklı olmadı. 1983’te 10000 kişiye düşen yatak sayısı 57’den 47’ye düşmüştür. En önemlisi Nüfus 151,521’den 2017 sonunda 351 bine yükselmiş ancak Kıbrıslı Türklerin toplam nüfus içerisindeki sayısı tahminen 70-80 bine düşmüştür. Yani yukarıda belirttiğim gibi 35 yılda “bavul” seçeneği ile Kıbrıslı Türk nüfusu, sayısal olarak yarı yarıya; oransal olarak ise %70 civarında azaltmıştır. Kültürel alanda toplumun değerleri yok edilmekte ve aydın ve açık fikirli bir yapıdan tutucu bir yapıya itilmeye hız verilmektedir. Kıbrıslı Türklerin kültürel yapı ve anlayışları değiştirilemeyince, bol bol yurttaşlık dağıtılarak Kıbrıslı Türklerin toplam nüfus içerisindeki sayı ve oranı düşürülmüştür.
Bu duruma gelinmesinin alt yapısındaki nedenler Kıbrıs Türkü’nün üretimden kopartılması ve kendi kendine yetebilen bir yapıdan borç ve yardımlarla yaşamaya mahkum edilmesidir. Üst yapıda ise bilinçli propaganda ve diğer araçlarla Kıbrıs Türk Halkının toplumsal bilinç ve değerleri ile oynanmıştır.
Adil dağıtım olmadı
Soru: Sizce 35 yılda yapılması gerekenler nelerdi?.. Neden daha sağlıklı bir devlet yapısı oluşturulamadı?
Hasan Sarıca: Alt yapısı yani ekonomik yapısı güçlü olmayan hiçbir devlet güçlü olamaz. Küçük ada ekonomilerine bir bakılırsa bazı değişkenliklere rağmen özellikle ulaşım, üretim ve üretimin (Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla’nın da denilebilir) adil paylaşımını sağlayacak politikalar izlenmeli idi. Ancak özellikle 1986’da TC Başbakanı merhum Turgut Özal ile başlayan Kıbrıs Türkünün üretimden kopartılması sürecinde toplumsal varoluş mücadelelerinde kazanan taraf yurtseverlik bilinci ile mücadele edenler olamamıştı.
Daha sağlıklı bir devlet yapısı bir yana, devlet yapısı yasama-yürütme-yargı kurumlarından oluşur. Yargıyı ayrı tutmak mümkün. Ancak yasama ve yürütme Kıbrıs Türk Halkının özgün yapısını koruma ve geliştirme yolunda maalesef gerekli direnci gösterememiştir. Direnenlerin sesleri ve güçleri bugünkü duruma gelmeyi engelleyememiştir.
Soru: KKTC’nin en önemli sorunları nelerdir?
Hasan Sarıca: KKTC’de artık her sorun “en önemli” olma haline gelmiştir. Teşbihte hata olmaz diyerek bir örnek vereyim. Deve, kendisine “boynun eğri” diyenlere gülerek “nerem doğru ki” yanıtını vermiş. Gelinen nokta tam da böyledir.
Soru: Gelinen aşamada KKTC’nin güçlendirilerek devam etmesinden yana mısınız? Yoksa “bu kadar yeter” deyip, Kıbrıs’ın birleşmesini mi istersiniz?
Hasan Sarıca: Bunlar birbirine karşıt şeyler değildir. KKTC’nin kurumları ile ekonomisi ve her şeyi ile güçlenmesine kim karşı çıkar ki? Böyle bir seçenek yoktur. Kıbrıs’ın birleşmesi Başta belirtildiği gibi KKTC’nin Bağımsızlık Bildirgesi’nde de vurgulanmıştır. Yani bu tür soru ve söylemler veya tercihe zorlamalar yapaydır. Birini seçmek ve diğerini dışlamak diye bir olay yoktur. Her ikisi birbirinin tamamlayıcısı rolü oynamalıdır. Bazı görüşler “Rum anlaşma istemez bu nedenle bize KKTC’yi güçlendirip tanıtalım” şeklinde propaganda veya tercihler sunmaya çalışır. Böyle bir denklem yoktur. Böyle bir karşıtlık da yoktur.
Yasama-Yürütme-Yargı erkinin kendi halkına güven veren bir yapıya kavuşması, ekonomik-sosyal-kültürel yaşamın üretime dayanarak güçlendirilmesi ve bu yapılırken emeğin sömürüsüne karşı mücadele etmek ne kadar zorunlu ve “kutsalsa”, savaşsız ve barış adası olacak bir Kıbrıs için Federal çözüm mücadelesi vermek de o kadar “kutsal”dır. Özetle savaşsız-sömürüsüz bir Kıbrıs ve dünya için mücadele diyalektik bir bütünsellik içerisinde sürdürülmelidir.