KKTC’yi anlatırken “Bir devlet kurduk ama bu devleti devlet yapamadık” diyen İsmail Bozkurt, KTFD ile de tanınma istenebileceğine inandığı halde “evet” dediği KKTC’nin bu aşamadan sonra tanınmasının kolay olmayacağını belirtiyor.
KKTC’nin ilan edildiği dönemde, genel başkanlığa birkaç gün önce seçilmiş TKP Milletvekili olarak KTFD Meclisi’nde yer alan, eski politikacılardan, araştırmacı-yazar 78 yaşındaki İsmail Bozkurt, TAK muhabirlerinin sorularını yanıtladı.
Soru: 15 Kasım 1983’e nasıl gelindi? Siz bu sürecin nasıl parçası oldunuz?
20 Temmuz 1974’le birlikte Kıbrıs Türkü bütünleşmiş bir coğrafyaya sahip oldu. Bu doğal olarak bazı ihtiyaçları da beraberinde getirdi. En önemlisi bir devlet ihtiyacı gelişti. Bağımsız bir devlet mi olsun, federasyon mu olsun tartışmaları yapıldı. Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Yasama Meclisi’nde 4 Ocak 1975’te yeni anayasal düzenin nasıl olacağını görüştük. O toplantıda oy birliğiyle “Kıbrıs Türkü, Türkiye’yle birleşme istiyor ancak bu mümkün olmazsa, coğrafi bir federasyona gidilebilir” yönünde karar aldık ancak kısa bir süre sonra federe devleti ilan ettik.
Soru: Neden Türkiye ile neden birleşme kararı hayata geçirilemedi?
Belli ki Türkiye o dönemki değerlendirmesinde Kıbrıs Türklerinin Türkiye’ye katılmasına pek sıcak bakmadı, ya da uluslararası ortam buna uygun değildi. Belli ki o zaman federasyon tercih edildi.
Soru: Bağımsız devlet tartışmaları ne zaman başladı?
Türkiye’yle birleşme seçeneği ortadan kalktıktan sonra bağımsız bir devlet kurma argümanı her zaman var oldu. Birileri sürekli gündeme getirdi. Meclis’in gizli oturumlarında da dile getirildi. Yani birçok kimsenin gönlünde bu yatıyordu. Devam eden federasyona dayalı çözüm amaçlı görüşmelerde ilerleme sağlanamadığı zaman bağımsız devlet daha fazla dillendirildi. Organize bir şey değildi ama hep vardı. 15 Kasım’a varan süreç, son dönemece Mayıs 1983’te BM Güvenlik Konseyi’nin Türkiye’nin adadaki varlığını işgal olarak niteleyen ve derhal çekilmesini öngören kararıyla girer. Rauf Denktaş “Artık bağımsız devletimizi kurma zamanımız geldi” demeye başladı ve bu yöndeki söylemlerini her ortamda tekrarladı.
Kotak’a ilk sorum
Soru: Bağımsızlığın 15 Kasım’da ilan edileceğini nasıl duydunuz?
6 Kasım’da kurultayımızı yapıp, başkan seçilmemden bir hafta sonra, İsmet Kotak, Ahmet Atamsoy’la birlikte bana geldi ve “Denktaş adına geldim. Karar verildi bağımsızlık ilan edilecek... Hep beraber evet demek istiyoruz” dedi. İlk sorum “Türkiye’yle görüşüldü mü?” oldu. “Evet” yanıtı alınca da “Gerekli tedbirler alındı mı? Tanınma konusunda dış temaslar kuruldu mu?” diye sordum. O da, tanıyacak ülke olarak, aralarında Bangladeş, Pakistan ve Ürdün’ün olduğu 5-6 isim saydı bana...
Elçiyle kahve içtim
13-14 Kasım’da, gerek Mağusa’da, gerekse Lefkoşa’da arkadaşlarla değerlendirme toplantıları yaptık. Arkadaşlara son gelişmeleri aktardım. Öğleden sonra da partide toplanırız diye konuştuk. Bu süre içinde İsmet Kotak yine beni aradı. Bizim daha toplanmadığımızı öğrenince, “TC Elçisiyle görüş, bir kahvesini iç” dedi. Tabi sabah Denktaş’ın akşam yemeği davetini de almıştık zaten. Elçiye gidip konuyu açtım ve “Türkiye bunun neresinde” diye sordum.
Büyükelçi “Türkiye Cumhuriyeti sizin bağımsız devletinizi ilk ve derhal tanıyan ilk devlet olacak” dedi. “Türkiye ile birlikte mi yapılıyor bu iş” diye sordum. Hiçbir yanıt vermedi.
Bir de “Bu akşam yemeğiniz var. Belli ki bunu konuşacaksınız. Yemekten sonra istediğiniz vakit bana gelebilirsiniz” dedi. Partide son bir değerlendirme yapıp, son gelişmeleri aktardım.
Gece yemeğe gittik. İlerleyen saatlere kadar bir şey konuşulmadı. Gece yarısından sonra Denktaş kalktı ve “şu andan itibaren KTFD’nin dış dünyayla bütün teması kesilmiştir. Ve yarın hep beraber KKTC’yi ilan edeceğiz. Sabahleyin Bağımsızlık Bildirgesi hazır olacaktır” dedi.
Tehdit olarak almadık
Soru: O konuşma sırasında üslubu sert miydi? Yemeğe katılanların tepkisi ne oldu?
Uzun uzun konuştu. O konuşma sırasında, daha sonra herkes tarafından farklı yorumlanacak ‘Böyle bir karara katılmayacak olanların bu devlette yeri olmaması gerekir’ gibi bir cümle söyledi. Olmayacak demedi, olmaması gerekir dedi. Ne ben, ne de partideki arkadaşların hiçbiri bunu tehdit olarak algılamadık. Bizim esas korkumuz, Anayasa’nın değişmesiydi.
Yemekten sonra yine elçiye gittik ve endişelerimizi yineledik. Ondan Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’nın da garantörü olacağı güvencesini aldım. Toplantıdan çıkışta CTP ile temasa geçtik ve onların onay vereceğini öğrendik.
Soru: Denktaş’ın başkanlık süresi dolduğu ve yeniden seçilemeyeceği için yeni bir devlete gidildiği eleştirileri var. Bu konuda ne söyleyebilirsiniz?
KKTC’nin ilan nedenleri arasında bu da vardı ama tek neden bu değildi.
Soru: Evet kararı nasıl çıktı?
14 Kasım gecesinin sonunda, ertesi gün gidip bağımsızlık bildirgesini de görüp, ona göre karar verelim dedik. Herhangi bir karar almadan bitirdik o gece toplantımızı. Yani oylama yapmadık ama bağımsızlık bildirgesi federasyona kapalı değil ve Anayasa’ya dokunmuyorsa, onay vermede uzlaştık. Yani TKP’nin tavrı, bağımsızlık bildirgesini görelim, ona göre karar veririz şeklindeydi.
Nitekim ertesi gün Meclis Başkanı’nın odasında okuduğumuz bildirgede bize göre sıkıntı yaratacak bir şey görmedik ve bastık imzayı. Ve genel kurulda ayağa kalkarak oy birliğiyle KKTC’yi ilan ettikten sonra Denktaş çıkıp da, “Sizi yeni Kurucu Meclis’in üyeleri olarak selamlıyorum” dediği anda şok oldum.. Elçi Anayasamızın garantisi olacağı sözünü tutmamıştı. Aldatılmıştık!
Resmen bir darbeydi
Soru: Anayasa’yla ilgili kaygınızın nedeni neydi?
Denktaş sürekli Anayasa’yı eleştirip, fazla hak ve özgürlük verildiğini savunuyordu. Başkanlık sistemine geçmekten söz ediyordu. En önemlisi, 1981 seçimlerinden sonra, Denktaş’ın çok önemli bir beyanatı vardı: Sol güçlendi, tedbir almamız lazım. Yani bize yönelik tedbir almasını bekliyorduk. Ne alabilirdi? Partilere kısıtlama getirebilirdi. Türkiye’deki 80 darbesinin de etkisi vardı tabi ki. Nitekim 15 Kasım’dan hemen sonra bir heyet Türkiye’ye gittik. Sırasıyla Başbakan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ve Kenan Evren ile görüştük. Evren’e gittiğimizde ben söz alıp, kaygılarımızı dile getirince “Bilirim bilirim ben sizi! Askeri çekeyim oradan da görürsünüz” yanıtını aldık. Ne demek istediğini ve konuyla ne alakası olduğunu anlayamadık... Oraya gidene kadar bir umudum vardı ancak bu görüşmeden sonra o da bitmişti… Seçilmiş bir meclis vardı ve Kıbrıs Türk halkının seçilmiş temsilcileri devlet ilanı kararı aldıktan sonra siz onları bir kenara bırakıp, kurucu meclis oluşturuyorsunuz. Bunun mantığı yoktu. Bu resmen darbeydi.
Maalesef devlet yapamadık
Soru: Siz fikir olarak ayrı devleti benimsediniz ama sonrasında yaşadıklarınız sizi çok üzdü. 15 Kasım’dan sonra, 35 senede yola çıkarken ortaya konulan hedefler gerçekleştirilebildi mi?
Yapamadık... Bir devlet kurduk ama maalesef bu devleti devlet yapmadık. Aktif politikayı 28 yıl önce bıraktım ben ama o gün ne konuşuluyorsa bugün de aynı şeyler, aynı sorunlar konuşuluyor… Siyasetin en basit tanımı sorun çözme sanatıdır. Demek ki siyaset bizde sorun çözmüyor. Bir bütün olarak iktidar da, muhalefet de. Temel sıkıntımızın bu olduğunu düşünüyorum.
Tanınma kolay olmayacak
Soru: Uluslararası hukuk ve dünyanın bakışıyla da bir irdeleme yapar mısınız? KKTC'nin ilanının hemen ertesinde BM GK tanınamayacağına dair karar aldı. Bu ne getirdi götürdü? Türkiye’nin ve bizim ne yapmamız lazımdı, ne yanlış yapıldı?
Ben bu aşamadan sonra tanınmanın çok da kolay olacağını düşünmüyorum. Ben şu andan itibaren görüşmelerin de bir sonuca ulaşacağını sanmıyorum. Ben yıllarca federasyonu savundum ama artık öyle bir ihtimal kalktı gibi geliyor bana.
Rum tarafı açısından federasyonun ortadan kalktığına inanıyorum. 20 Temmuz 74'ten sonra iki otonom yönetim var diye Cenevre'de anlaşma imzalandı, Yunanistan da imzaladı. Yani kabul edildi ki artık Kıbrıs Cumhuriyeti neredeyse ortadan kalktı ama giderek adım adım Kıbrıs Cumhuriyeti’ne her yönüyle sahip çıktılar. BM'ye de, AB'ye de girdiler. İnanıyorum ki bu doğal gazı da kendi istedikleri şekilde değerlendirmeyi becerebilirlerse bizi artık hiç kaale almayacaklar. Kıbrıs Cumhuriyeti olarak gereken her şeyi kazandı. Seni niçin alsın?”