Çiğdem AYDIN
Siyasete 1976 yılında başlayan Erdinç Gürçağ, o yıllarda Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı yaptı. Mutlu bir yaşam sürerken, 1981 yılında eşi Şerife Gürçağ’a akciğer kanseri teşhisi kondu... İşte bu kötü haber Gürçağ’ın yaklaşık 5 yıl süreyle siyasetten çekilmesine yol açtı.
“Bana göre KKTC’de Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün getirdiği rehavet en büyük problemdir” diyen Gürçağ, ambargoların ekonomiyi olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekti.
Gürçağ sorularımızı şöyle yanıtladı:
Soru:Siyasete ne zaman ve nasıl başladınız?
Yanıt: 1976 yılında siyasete başladım. 1981 yılına kadar Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı yaptım. 1981 yılı hayatımın en karanlık dönemi oldu. Eşime akciğer kanseri teşhisi kondu.1985 yılına kadar eşimle birlikte kanserle mücadele ettik. O dönemlerde siyasetten tamamen koptum. Ve ne yazık ki bu mücadeleyi 1985 yılında kaybettik. Eşim rahmetli oldu. İki çocuğuma da hem anne hem de baba olmaya çalıştım. Ailemin de katkılarıyla bu zorlu süreci atlattık.
Soru: Peki daha sonra siyasete dönüşünüz nasıl oldu?
Yanıt: 1986 yılında Girne Belediyesi için seçimlere katıldım yüzde 60 oy ile kazandım. Yalnız son derece batık bir belediye devraldım. Personel 8 ay ödenmemiş, marketten çivi bile alamayacak durumda olan bir belediye bulduk.
Göreve başladıktan sonra bir kamyon Girne yokuşunda frenleri boşalınca yolda yürüyen iki fransız turist karı-kocayı duvara yapıştırdı.Ve tabi bu anlattığıma benzer çok ciddi kazalar oldu o dönem. Bizler de oturup Girne’nin merkezine büyük araçlar giremesin diye bir karar aldık. Fakat bir terminal yapılması gerekiyordu. Rahmetli Yusuf Özal o zaman Türkiye’nin hazine dairesi müsteşarı idi. Telefon açtım ve sorunu anlattım bana projen var mı dedi var dedim ve gittik orada gerekli görüşmeleri yaptık. Nidai Güngördü o dönem Girne Belediyesi inşaat mühendisimizdi. Ankara’ya onunla birlikte gittim ve finansmanı bu şekilde sağladık.
İşte bugünün Girne otobüs terminalinin yapılış hikayesi de böyledir.1990 yılının başında istifa ettim. Girne’de bir park vardı ve o parkta insanlar düğünlerini eğlencelerini cüzi bir miktar ödeyerek yapıyorlardı. Bu parka inşaat izni verildi ben yurt dışında iken. Karşı olduğumu biliyorlardı ve ben yurt dışındayken parkı yıktılar. Gelince ben de istifamı verdim. 1998 yılında yeniden seçime girdim. İnsanların ısrarı üzerine ve yine Belediye Başkanlığını kazandım. 2002 yılından sonra da gençlere bıraktık.”
Soru:Siyaset öncesinde ne iş yapıyordunuz?
Yanıt:Kısa bir dönem lise öğretmenliği yaptım.1968 – 1974 yıllarında ise bürokrat idim. Ayrıca Rahmetli Denktaş’ın da halkla İlişkiler görevini yürüttüm.
Kızı da siyasetçi
Soru:Siyasetten ayrıldıktan sonra dostlarınızın size karşı ilgisi değişti mi?.
Yanıt: Asla ben her zaman halk içerisinde olan bir insan oldum. Yanlızca Girne’de değil ayrıca köylerde de sevilen bir insan oldum her zaman. Kızım İzlem siyasete girmek için bana danıştığında taraftar olmadım. Sonra tekrar geldi ve sordu ‘emin misin’ diye. İşte o zaman düşündüm “ya ileride bir gün bana, baba beni keşke destekleseydin, izin verseydin” derse ve bundan pişmanlık duyarsam diye... ‘Madem çok istiyorsan gir’ dedim.
Köyleri Birlikte gezdik ve insanlar beni gördüklerinde sanki aday benmişim gibi karşıladılar. Bu benim kazanımımdır. Çünkü siyasette iken ve o koltuktan otururken size verilen bir selamın önemi yok. Önemli olan o mevkiden indikten sonra alınan selamdır. Bir milletvekili asla haktan kopmamalı ve seçilse de halkın içinde olmalıdır. Milletvekili olduktan sonra sadece parlementoda parmak kaldırmamalı, yeri geldiği zaman halkın menfaatine öneriler de yapmalıdır.”
Soru:Bugünkü siyaseti nasıl buluyorsunuz?.
Yanıt: Bugünkü siyaset halkı tatmin etmiyor. Parlementoda bir kavga dövüş curcunası vardır. Ben siyasilerin makama geldikten sonra halkın refahı için çalışmalar yapmalarını ve bir bütünsellik içinde hareket etmelerini beklerim. Elbette ki muhalefet olacak fakat sonuç olarak halkın menfaati,ülkenin çıkarları söz konusu olacaksa bütünsellik şart. Bir orta yol bulunmalıdır. Bir kere mecliste böyle bir ahenk yoktur. Birbirleriyle uzlaşı kültürü çerçevesinde hareket etmeyi öğrenirlerse düzeleceğine inanıyorum.
Tatmin edici bir çözüm olmalı
Soru:Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ne düşünüyorsunuz?..
Yanıt: Mantığın ve iyi niyetin egemen olduğu bir ortamda barışın gelmesi mümkündür. Biz Kıbrıs Türk halkı olarak iyi niyetimizden eminiz. Çünkü Kıbrıs sorunu çıktığından beridir barışı kollayan ve kovalayan hep bizler olduk. Sorunun diğer tarafı olan Kıbrıs Rum kesiminin ise aynı iyi niyet çizgisi içinde olduğunu söyleyemem. Çünkü geçmişten bugüne yürütülen süreçlerde Annan Planı dahil bizler hep masada olan ve evet diyen taraf olmamıza rağmen onlar her zaman masadan kalkan, süreçleri sekteye uğratan ve hayır diyen taraf olmuştur.
Bugünkü süreçte de bitmek bilmeyen ısrarlı taleplerini sürdürmeye devam ediyorlar.Bu da görüşmeleri çıkmaza sürüklüyor dileğimiz elbette iki tarafında tatmin olabileceği eşit bir çözüm olmasıdır.
Soru:Kıbrıs Türk tarafı çözüme hazır mı?.
Yanıt: Eskiye dönmeyecek yani 1974 öncesindeki can ve mal güvenliğinden yoksun hale gelmeyecek ve bugünkü özgür çizgide yaşamını sürdürebileceği bir çözüme elbetteki hazırdır.
Azınlığa düşmemeliyiz
Soru:Müzakerelerde en önemli sorun ne olacak? Ve bu nasıl çözülebilir?..
Yanıt: Mülk sorunu evet önemli bir sorundur ama yanlız o değil. Rum tarafı beni bir azınlık çizgisine indirgemeye çalışıyor. Bu sayede Federe bir devlet temelinde yaşamaya mahkum etmeye çalışmaktadır. Hatırlatırım; 1920 yılında aynı politiya İngilizler yaptı ve adadaki Kıbrıslı Türklere yurt dıına tek çıkış belgesi verdi. Bir belge 60 kişi için geçerliydi ve 350 bin Türkü bu şekilde adadan yolladılar. Bu bilinçli olarak azınlığa düşürme planlarıydı ve bunu Rumlarla birlikte planladılar Kıbrıs Türkleri 100 binlere düşürüldü.
Yarın:Ertuğrul Hasipoğlu
Güncelleme Tarihi: 07 Ağustos 2016, 10:20