Görünen köy kılavuz istemez derler…
Kıbrıs sorunuyla ilgili yeni bir sürecin arifesindeyiz…
Garantör ülkelerin der katılımıyla Cenevre’de gerçekleşen konferans sonrasında özellikle Rum liderinin olumlu mesajlar vermesi anlamlıdır…
KKTC Yönetimi iki ayrı devletten söz etse de, Kıbrıs sorununun nasıl çözüleceğini herkes biliyor…
Ancak; öncelikli konu iki toplum arasındaki ilişkilerin geliştirilmesidir…
Bunun için daha çok kapının açılmasında ve kuzeyin ucuzlatılmasında fayda vardır…
Bir diğer önemli konu ise mülkiyetle ilgili cesur kararların alınmasıdır…
Kıbrıs sorununun bir gün mutlaka çözüleceğini bilerek, boş kalan az sayıdaki Rum arazisini korumak bir iyi niyet jesti olacak…
Böylesi önemli bir konuda hala “aldık, bitti, bizimdir” mantığıyla hareket etmek doğru değildir…
İşbaşındaki hükümetlerin ana görevi, toplumun tamamını ve gelecekte meydana gelebilecek sıkıntıları hesaplayarak hareket etmektir…
İşin özeti; azınlık bir kesimin coşku vermesiyle adım atma siyaseti terk edilmelidir…
İyi güzel de kuzeydeki devletin toprakları ne olacak?..
Yeni gerçek mal sahiplerine parasını da vermiyorsanız, buralar nasıl sizlerin olacak?..
Bunu konuşan, tartışan yok maalesef…
Halbuki; gerçekleri konuşup, ciddi adımlar atmaktan başka bir çaremiz yoktur…
Güneydeki Türk mülkleri
“Rumlar da bizim mülklerimizi yağmalıyor” diyenler vardır…
Doğru mu doğru…
Güneyde kalan Türk mülklerinin önemli bir kısmı ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ hükümetlerinin kararıyla istimlak edildi...
Larnaka Havaalanı dahil, askeri kamplar, okullar, mezarlıklar, yeni yollar, parklar hep Türk arazileri üzerinde kuruldu...
Bunun karşılığında bankaya ‘o dönemin fiyatlarıyla’ para koyduklarını söylüyorlar...
Neye yarar?..
Kırk yıl önce 2 bin Kıbrıs Lirası olan bir arsanın bugünkü değeri 2 milyondur...
Bir de kuzeydeki duruma bakalım...
Kıbrıslı Türkler de güneydeki mülklerin karşılığı olarak kuzeyde yeni evler ve araziler aldı...
İstisnalar olabilir...
Ancak ezici bir çoğunluğu kuzeydeki topraklarda iskan edildi ve eskiyi unutup, yenisine alıştı...
Kuşkusuz; güneyde mal bırakmadan kuzeyde mal alanların olduğunu görmezden gelemeyiz...
Siyasilerin yanlış kararları sonucunda ‘eşdeğeri olmayan’ kişilere de on binlerce dönüm arazi ve konut dağıtıldı...
Bunun yanında ‘şehit çocuğu arsası’, ‘mücahit puanı’ adı altında dağıtmalar oldu...
Halen ‘kırsal arazi’ adı altında dağıtımlar sürüyor...
Kuzeyde yapılan her şeyin faturası ise Türkiye’ye çıkıyor...
Türkiye Loizudu davası sonrasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) çok sayıda davayla yüzleşti...
Annan Planı referandumu sonrasında ise AİHM, dönemin TC Büyükelçisi Daryal Batıbay’ın da yoğun girişimleri sonucunda Demopulos kararı ile Türkiye ve KKTC’nin eline çok güçlü bir koz verdi...
Özeti şöyledir:
“Kuzeyde mülkü bulunan ve bunları güneydeki bir mülkle takas etmek isteyen veya satmak isteyenler Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuracaklar...”
Taşınmaz Mal Komisyonu ilk aylarda ise dört elle sarıldı ve Rumlardan gelen yoğun başvuruları incelemeye başladı...
Bugüne kadar 7 binden fazla Kıbrıslı Rum, kuzeydeki mülkünü satmak için başvuru yaptı...
Bunların çok büyük bir kısmı ‘kaynak yetersizliğinden’ dolayı sonuçlanmadı...
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kaynak yetersizliğinden dolayı çalıştırılmaması, Kıbrıslı Türklerin geleceği açısından endişe vericidir…
Uykularımızı kaçıracak kadar tehlikeli bir durumdur…
Reşat Akar beyefendi, uzun bir aradan sonra yazmak zorunda kalıyorum. Göz bebeğimiz Metin Beyimizin sayfasında aynı yazıların paylaşılma sıklığı çoktur. Bizler başka yazılarını da okumak istiyoruz. Okuyucu şikayetlerine kulak vermenizi bekliyoruz.