Rum lideri Anastasiadis;16 aylık müzakere sürecine ilişkin 53 sayfalık bir rapor hazırlayarak Ulusal Konsey’de temsil edilen tüm partilere ve 2 eski Cumhurbaşkanı’na takdim etti...
Rumlarda, kuzeydekinden çok daha demokratik ve düzeyli bir siyaset yapısının olduğunu kabul etmeliyiz...
Anastasiadis; halkın seçtiği bir lider olmakla birlikte, Ulusal Konsey’e karşı sorumludur...
Çünkü Ulusal Konsey’de yine halk tarafından seçilmiş siyasiler vardır...
Ve devletin en üst kademesinde halka hizmet eden eski Cumhurbaşkanları vardır...
Tümünün bir araya gelmesiyle ortaya çıkan ‘çoğunluk görüşü’ elbette tek kişinin alacağı kararlardan çok daha önemli ve güvenli olur...
Dünkü Rum basınında yer alan haberlere göre; Anastasiadis’in 53 sayfalık raporunda halen 183 anlaşmazlık konusuna dikkat çekiliyor...
Ve bu anlaşmazlık konularının kolay kolay aşılabileceğine ihtimal verilmiyor...
Ayrıca Ulusal Konsey’in tüm üyeleri 2016 içinde bir çözüme ulaşılmasının zor olduğunu söylüyor...
Gerçek durum budur...
Rumlar; çözüm konusunda hiç acele etmiyor...
Netice itibarıyla 2004’te Annan Planı’na “hayır” diyerek, bugün daha iyi bir noktaya geldiler...
Hem AB üyesi oldular, hem de bizlerden daha çok taviz koparmasını başardılar...
Annan Planı döneminde Türkiye’nin garantörlüğünün sona ermesini hiç tartışmamıştık...
Şimdi diğer tüm konularda uzlaşı sağlanmış gibi; BM, AB ve ABD yetkilileriyle Türkiye’yi buradan uzaklaştırmaktan başka bir şey konuşmuyorlar...
“İşgal ordusu çekilsin, işe yaramaz garantiler sonlandırılsın, o zaman Kıbrıs sorunu biter” diyorlar...
Uzun vadeli mücadele
Onların bu stratejisi çok eskilere dayanıyor...
Makarios zamanında başlatılan ‘Uzun Vadeli Mücadele’ programını uyguluyorlar...
“Yaşadığımız felaketten sonra Türkiye’yi tamamen uzaklaştırmazsak, ileride aynı felaketlerle karşılaşırız” diyorlar...
Kıbrıs sorununun 20 Temmuz 1974’te başladığına ilişkin yalan propagandaya inananlar, bu yalan savunmaya da inanabilirler...
Ne var ki; Türkiye buraya kendi isteği ile gelmedi...
Türkiye; 1960 anlaşmalarından kaynaklanan tek yanlı müdahale hakkını, faşist Yunan Cuntası’nın 15 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği darbeden 5 gün sonra kullandı...
Kıbrıslı Türklere yönelik silahlı saldırıları 1963 yılında başlatan Rum EOKA terör örgütüne 11 yıl süreyle göz yumuldu...
Halbuki Türkiye meşru müdahale hakkını 1974’ten önce kullanmalıydı...
Burada yüzlerce insanımız öldürüldü...
Yüzden fazla Türk köyü silah zoruyla boşaltıldı...
Kıbrıslı Türkler göçe zorlandı...
On binlerce insanımız Kızılay yardımlarıyla geçindi...
Üzücü olan şu ki; bizler bu gerçekleri dünya kamuoyuna anlatamadık...
Ganimet sarhoşluğu içinde sorumluluklarımızı yerine getirmedik...
Devlet parasıyla, devleti yok etmek isteyen örgütlenmelere dahi destek olduk...
Demokrasiyi tersinden okumayı alışkanlık haline getirdik...
Şimdi değişim zamanı
Son 16 aylık süre içinde bizleri bir kez daha çözüm masalıyla avuttukları için, evimizin içindeki çöpleri hiç umursamadık...
Çok hızlı bir şekilde çözüm olacağı iddialarıyla halkımızı sancılı bir bekleyiş içinde yaşattık...
Taviz bölgelerinde yaşayanlar bir kez daha evlerine çivi çakmaz duruma getirildi...
Üzücü gerçekler bunlardır...
Ne var ki; Rum siyasileri zaman zaman bizleri uykudan uyandırmayı başarıyorlar...
Onlara bir kez daha teşekkür etmeliyiz...
Kıbrıslı Türkler “Bu iş New York’ta bitecek” hayaline kapılırken, Anastasiadis, sadece 45 dakikalık bir görüşme olacağını ve sadece müzakerelerin kısa bir değerlendirmesinin yapılacağını söyledi...
Hakemlik veya takvim kabul etmeyeceğini bir kez daha teyit etti...
Ulusal Konsey’de taahhüt altına girdi...
Ne hakemlik, ne takvim...
Yani BM Genel Sekreteri’nin arabulucu olmasını ve bu işi sonlandırmasını reddediyor...
KKTC Cumhurbaşkanı’nın 2016 sonuna kadar bu işin bitmesi gerektiğine ilişkin görüşlerini de reddediyor...
Çünkü hedefi ‘iki toplumlu federal bir devlet’ değildir...
Hedefi bizimle uzlaşmak değildir...
Hedefi bizlere ‘siyasi eşitlik’ vermek değildir...
Hedefi Türkiye’yi göndermek, ondan sonra da şimdiki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hükümranlığını tüm adaya yaymaktır...
Kıbrıslı Türklerin; Ermeni ve Maronit’ler gibi ‘azınlık statüsünde’ yaşayacağı 1974 öncesindeki düzeni yeniden tesis etmekten başka bir amaçları yoktur...
İşte bu gerçekler ışığında; kendi evimizi temizleme seferberliğini başlatmalıyız...
Bugünden tezi yok...
Her dediğinize aynen katılıyorum ve bir katkı koymak istiyorum. Anastadiyadis 53 sayfalık bilgilendirme metnini ulusal konseye verirken bizim Cumhurbaşkanı'mız neden böyle bişey yapmıyor. Hala daha gizlilik ilkesine mi uyuyor yoksa halkını mı uyutuyor