Türkiye’den adamıza deniz altından ulaştırılan suyun yönetimi konusu, gündemimizi meşgul etmektedir. Üzülerek izlemekteyiz ki, toplumun büyük bir kesimi suyun yönetimi konusunda, biz yapamayız, yönetemeyiz gibi olumsuz ifadeler ile konuya olan inançsızlıklarını dile getiriyorlar.
Konu hakkındaki düşüncemi daha önceden, yine bu köşeden sizlerle paylaşmıştım. Dünyada bir ilk olarak gerçekleştirilen deniz altından borularla su getirme projesi tamamlanmıştır ve bizler üstümüze düşen ödevi yapmadık, yapamadık. Fakat konu kapasite meselesi değil, zihniyet meselesidir.
Özellikle gelen suyu yönetecek kapasitemiz yok diyenleri, üzülerek izliyorum ve şunu soruyorum:
Bugün coğrafyamdaki yaşamın sürekliliği için yaşamsal değeri olan suyu yönetecek kapasitemiz yoksa adadaki haklı varlığımızı adına imzalanacak olan barış antlaşmasındaki yükümlülükleri nasıl yöneteceğiz?
Karnemiz, Sanayi Holding, PEYAK, KTHY gibi uzayıp giden batık listesi nedeniyle pek umutlu bir durum arz etmiyor. Fakat aynı kurumlar bir zamanlar ekonomimizin parlayan yıldızlarıydı. Yine aynı kurumlar, belirli zihniyetlerin kişisel çıkarları uğruna heba olup gitmişlerdir.
Her zaman olumlu düşünen birisi olarak, suyu yönetme konusundaki düşüncelerim maalesef olumsuz. Ama önceden de belirttiğim gibi bu bir zihniyet konusudur. Biran önce toparlanıp, çevremizde gelişen siyasi, ekonomik ve sosyolojik olayların oluşum ve gelişimini gerçekçi şekilde analiz etmeliyiz. Biz yapamayız, kapasitemiz yok, yapılandıracak paramız yok gibi söylemler bizleri yardımcı olmadığı gibi, topluma da bir faydası yok.
Ayrıca suyun yönetilmesi konusunda 600 bin TL’nin gerekli olduğu söylenmektedir. Bu söylemden benim anladığım, yatırımı her kim yaparsa yapsın, yatırım bedelini suyu kullanacak olanlar tarafından ödeneceğidir. Günün sonunda bunca yatırım bedeli birileri tarafından ödenecektir. Umarım yaşamın devamı için doğal bir hak olan su bizlere pahalıya gelmez. Yerel basınımızda konu ile ilgili daha yapıcı yorumlar okumak dileklerimle, herkese iyi pazarlar.