Kuzey Kıbrıs’ta kalp ve kanser hastalıklarındaki artış herkesi ürkütüyor...
Sadece ‘kayıtlı hasta’ sayısının 7 bin 185’e ulaşması ve hergün 2 kişinin bu sayıya eklenmesi karşısında herkesin iyice düşünüp, taşınması gerekiyor...
Kanserdeki patlamanın sebebi ‘kadersizlik’ mi, yoksa ihmalin ve sorumsuzluğun bir sonucu mu?..
Her tarafı denizle çevrili, güzel bir adada yaşayan insanlar neden hastalanıyor?..
Yaşam koşullarının değiştiğini, stresin arttığını ve bunun da ciddi olumsuzluklara yol açtığını biliyoruz...
Ancak; stres tek başına kanserin nedeni değildir...
Olumsuzlukların artması durumunda böylesi bir risk oluşabilir...
Olumsuzluklardan bir tanesi ve en önemlisi beslenme koşullarıdır...
Tüketilen gıda maddelerindeki kirlilik ve zehirli ilaçlardır...
Özellikle piyasaya yeni çıkan ve yüksek fiyatla satışa sunulan sebze ve meyvelerde yüksek oranda hormon ve tarımsal ilaçların olduğunu biliyoruz...
Bundan da önemlisi tarımda kullanılan suyun kalitesidir...
Elimizi dahi yıkamanın tehlikeli olduğu sularla tarımsal üretim yapıldığında, nasıl zehirlendiğimizi artık siz düşünün...
Devlet seyirci kalamaz
KKTC’deki sorumlular, yaşanan bu olumsuzluklar karşısında ne yazık ki; bugüne kadar elle tutulur bir önlem almadılar...
Halbuki sebze ve meyveler kadar, küçük ve büyükbaş hayvanların yanı sıra tavukların yetiştirilmesindeki koşullar, ayrıca kullanılan yemler hakkında ciddi iddialar vardır...
Bunların sürekli araştırılması ve Avrupa Birliği’nden de yardım istrenerek, ciddi tahlillerin yapılması gerekir...
Genç insanların dahi kanser belasına yakalandığı gerçeğinden hareket ederek, herkesi ürküten bu tehlikeyi bertaraf etmek için daha fazla zaman tüketilmemelidir...
Beslenme koşulları, hareketsizlik, aşırı yağlı gıda tüketimi, kullanılan suyun kalitesizliği gibi etkenlerin yanı sıra bir de elektrik santralleri ile araçlardan yayılan zehir sorunu vardır...
Sözde eksoz emisyon ölçümleri yapılıyor...
Hatta bunun bir zorunluluk olduğu iddia ediliyor...
Ne var ki; trafikte seyreden araçların önemli bir bölümünde ciddi eksoz sorunu vardır...
Geçtiği her yeri zehirleyen bu araçları trafikten men etmek için polisiye tedbirlere de ihtiyaç vardır...
İlgili bakanlıkların, polis ile işbirliği halinde çok etkin önlemler alması gerekiyor...
Beklemekle olmuyor
Daha fazla beklemeye tahammül kalmadı...
Hemen herkesin bir yakını, ölümcül bir hastalık ile boğuşurken...
Ayrıca bu süre zarfında hem devletin, hem de kişilerin kasaları boşalırken...
Elimiz, kolumuz bağlı oturamayız...
Olanları görmezden gelemeyiz...
Hem devlet olarak tedbir almalıyız, hem de halkı bilinçlendirmeliyiz...
“Yeyin de korkmayın” şeklinde bir devletçilik veya yöneticilik anlayışı olamaz...
Sorunlu olanlar gıdalar konusunda “sakın yemeyin” diyebilmeliyiz...
Sağlıklı bir toplum yaratmak ve insanları ölümden kurtarmak için bunu yapmalıyız...
Sağlıksız bir toplum, yok olmak demektir...