Toplum olarak zor bir süreçten geçmekteyiz. İşin aslı Kıbrıs Türk toplumu için 60lı yıllardan beridir zorlu süreç hiç bitmedi. Adada yaşanan savaş dönemi, ardından ateşkes ve sonrasında çözümsüzlük ve belirsizlikle geçen uzun yıllar. Çözümü yurt dışında arayan gençler.
Bir tarafta devlet kadrolarına yerleştirilen ve bir nebze daha güven içinde yaşayanlar, bir yanda babadan kalma mal mülkle refah içinde yaşayanlar ve bir tarafta işsiz gençler.
Bir yanda sonradan toprak sahibi olanlar, bir yanda tüm varlıklarını ateşkes sonrası güneyde bırakıp gelenler. Bir tarafta kimlik karmaşası yaşayan Kıbrıslı Türkler veya Kıbrıslılar. Bir yanda Türkiye hapşursa hasta olan ve Türkye garantölüğünden ödün veremeyecek olan bizler.
Bir yanda yükselen dövizle yaşam mücadelesi veren, bir yanda mercedesinden BMW’sinden vazgeçemeyenler. Bir yanda devlette 46-50 kişilik sınıflar ve grevler, bir yanda özel okul harçlarından illallah çekmiş aileler.
Hal böyleyken laf olsun torba dolsun kolay, icraata geçen yok. Konuşan çok, hareket eden yok.
Peki ne yapacayız?
Önce her toplum gibi bir kimlik algısı geliştirip önce kim olduğumuzu ve nelerden vazgeçip nelerden vazgeçemeyeceğimizi karar altına almamız şart. Sonra harekete geçmek lazım. Ter dökmeden yokuş çıkılmaz, yara almadan savaş kazanılmaz.
Bugün dünayaya baktığımızda, refah düzeyi yüksek ve insan haklarının korunduğu avrupa ülkelerinde insanlar nasıl yaşıyor onu iyi idrak etmek lazım. Avrupalı insanların hepsi mi havuzlu villada yaşıyor, ya da Mercedes sürüyor ve 8-3’mü çalışıyor? Çocuklarını özel okullarda mı okutuyor, ya da tanıdıklar sayesinde iş mi hallediyor?
Bizler ekmeği bütün köpeği tok istiyoruz. Az çalışıp çok kazanmak, az yüüyüp çok yol gitmek istiyoruz. Avrupada birçok insan toplu taşımacılık kullanıyor. Bizim ülkemizde düzgün işleyen bir toplu taşımacılık olsa kaçımız kullanıyor olacağız?
Veya avrupadaki çalışma düzeni, sistemi bizim ülkemizde yürürlüğe girse kaçımız akşam 6’da 7’de eve varmayı kabul edeceğiz?
Can alıcı trafik kazaları meydana geldiğinde toplumca tepkimizi koymayı çok iyi biliyoruz ama tepki koyan bizler kendimiz ne kadar trafik kurallarına uyuyoruz? Yolda giderken cep telefonunda konuşmayı bırakın ısrarla elinde cep telefonuyla mesaj yazan insanların sayısı günden güne artarken biz neyin tepkisini koyuyoruz hangi insan hakkından bahsediyoruz?
Güneye geçerken emliyet kemeri takan, KKTC’ye geçerken çözen biz mi?
İngilterede çöpünüze kırık cam parçası atsanızçöpünüz alınmaz ve hatta size ceza kesilir. Çöpe sığmayan poşeti çöpün üstüne bıraksanız yine ayni şekilde çöpünüz toplanmaz. Biz de bırakın çöpe poşet atmayıi fırlat sokağa gitsin mantığıyla yaşayan ibr toplumuz.
Sonra da boy göstermeye gelince hepimiz “halkçı, devrimci veya ilerici”.
Allah aşkına bu işler evde facebooktan “protesto ediyorum” yazmakla ya da Çav Bella çalınca ayağa kalkmakla, Cheguevara t-shirt’ü giymekle olsaydı... İşin özü kendi çöpünü komşusunun kapısına süpüren bir mantıkla bu gemi gitmez. Anavatan Türkiye’de, KKTC ‘de dönem yöneticilerinin kurbanı olmuş ve çok zorlu günlere doğru adım adım giderken, bizler toplum olarak bunların bilincine varmalı ve geleceğimizi, gençlerimizi korumak için tedbirler almalıyız.
Bu da ancak eğitimli, bilinçli ve çevresine, insan haklarına duyarlı insanlarla başarılabilir. Bu durumda da toplumun önde gelen iş adamlarına, siyasilere ve eğitimcilere çok iş düşmektedir.