Aynı üzücü konuları konuşmaya devam ediyoruz. Bir anda yine nüfus konusu gündemin başına oturdu. Arkasından trafik kazalarında peş peşe gelen ölümler. Sonra sel felaketi.
Sel felaketi ile ilgili yerel TV ve Radyolarından canlı yayınlar. Dikkat uyarıları ve yığınla değerlendirme ve yorum. Bunlar da bir birini besleyen yorumlarla, karamsarlık üstüne karamsarlık üretiyor.
Bütün bunlar TL'nin değer yitirmesi ve dövizin alıp başını gitmesi ile şekillenen ekonomik sıkıntı halleri ile birlikte yaşanıyor.
Bu arada Kıbrıs sorunu ile ilgili gelişmeler ve yorumlar.
Ayrıca Türkiye’deki yerel seçimlerin bize yansıyan gerginlikleri.
Kısacası insanın, “batsın bu dünya “ şarkısını defalarca dinlemesini bu hal davet ediyor.
Yani toplum olarak, olumlu bir tasavvurdan, hayalden uzak bir şekilde var olmaya çalıyoruz.
Peki, olumlu bir tasavvur, hayal olmazsa, nasıl yaratıcı enerji üretebileceğiz?
Toplum olarak en büyük sıkıntımız bu. Yani, hangi görüşte olursak olalım, toplumsal olarak, olumlu bir tasavvur ve hayalin peşinde bir şeyler yapma üretkenliği içinde olamıyoruz.
Bu ise toplumu ve tek tek bireyleri marazi bir hale sokuyor. Kendine güven duygusunu zedeliyor.
Kısır tartışmalarla gün geçirmeye devam ediyoruz. Suçlama ve kötüleme her alanda.
Ancak ne isterse olsun, böyle bir ortamda, bize, ne kadar yabancı bakılırsa bakılsın, olumlu tasavvur ve hayal peşinde koşmaktan geri kalmamalıyız.
Bunun için ikizleri bir birinden ayırmamak gerekir.
Yani, Demokratik ve Ekonomik Gelişmenin yalnızca Kıbrıs sorunun çözümünden sonra olabileceği ertelemesini, düşünce dünyamızdan çıkarmak... Ama ekonomik ve demokratik gelişmenin de Kıbrıs sorununun çözüm devinimi ile doğrudan bağılı olduğu gerçeğine göz kapatmayı da düşünce dünyamızdan çıkartmak gerekir.
Çünkü; tek tek bireyler kendi yaşam koşullarını iyileştirmek, daha iyi iş, yaşam koşulları, ev, kendileri ve çocukları için daha iyi bir eğitim, sağlık için çaba içindedirler. Yani hiç bir kimse, daha iyi yaşam, iş, eğitim ve sağlık taleplerini, Kıbrıs sorunun çözümünden sonraya ertelemiyor. Hemen şimdi ulaşabildiğince daha iyiye ulaşmaya çalışıyor.
Ama iş bununla tek başına bitmiyor. Çünkü gayretleri ile bunlara ulaşabilenlerde, elde ettiklerinin Kıbrıs sorunu sürdükçe, kalıcı olamadığını da çok iyi biliyor.
Çünkü bu hedefi, yani Kıbrıs sorunun çözümünü ertelemekle çok şeyleri yitirdiğimizi de yaşadık.
Bavul ticareti bir dönem servet ve iş imkanı doğurdu. Tıkandı. Çöküşler yaşandı. Sonra yüksek faiz siyaseti ranttan geçinmeyi getirdi. Buda tükendi. Arkasında büyük acılar bıraktı. Sonra Türkiye’den aktarılan kaynaklarla kamudan verilenle al gülüm, ver gülüm dönemi geldi.
Yüksek taban fiyatları ile tarıma. Seçim öncesi peşin maaş maskaralığı ile çift maaşlar. Erken emeklilik. Kamuda çalışma. Geri ödemesi yapılmayan kredilerle esnafa, iş dünyasına kredi uygulamaları.
Bütün bunlarla Lale Devri dönemleri yaşandı. Sonra tıkandı. Acı çöküşler yaşattı.
Yani insanlar, ne bireysel hayallerini Kıbrıs sorunun çözümünden sonraya erteliyorlar... Nede bu sorun devam ettiği için elde ettiklerinin kalıcı olabileceğine inanıyorlar.
Bu yüzden hiç bir değere inanmayan ve kendinden başka herkesi suçlayan bir hale döndük.
Bu kısırlıktan çıkmak için ekonomik ve demokratik gelişme arayışını, Kıbrıs sorunun çözümünün ertesine ertelememeye; ama Kıbrıs sorunun çözüm dinamiğini de bu arayışın odağına almaya; yani bu senteze, artık eskisinden daha fazla ihtiyacımız var. Bu ikizleri bir birinden ayıracak her adım, bilin ki bu halin sürmesinden başka bir yere yaramayacak.
Ortak tasavvur, hayale ve bunun verdiği enerjiye ihtiyaç var.
İkizleri ayırmayın
- 01 Nisan 2019, 09:06
- 173
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi