Geçen haftaki yazımda çözüm nerede? Diye sorguladım ve kırk yılı aşkındır gelişen süreçle birlikte hep umut pompalandığını aktardım. Bizlere umut pompalanırken göz ardı edilmemesi gereken nokta, sürdürülen iki toplumlu görüşmelerde, Rum tezlerinde bir değişiklik olmazken, Türk tezleri zaman içerisinde hep değişikliğe uğramıştır. Özellikle 2002 yılından sonra Türkiye’nin AB üyeliği için öne sürülen Kıbrıs sorunu aşmak için gündeme getirilen Annan Planı çerçevesinde Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi misyonu ile Birleşik Kıbrıs ifade edilmeye başlandı.
Başarısız bir Annan Planı süreci sonrasında, belki de Annan Planı’nın bir özeti veya gelinen noktada kaldığı yerden görüşmelerin devamının sağlanabilmesi için taraflar 11 Şubat 2014 belgesine imza koydular. Dönemin toplum liderleri, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis’in üzerinde mutabık kaldığı "Ortak Açıklama Metni", yedi maddeden oluşmaktadır. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu yedi maddelik ortak metin benim açımdan Annan Planının bir özeti olarak yorumlanmaktadır.
Türk Toplumu bu ortak belge ile tezlerinde yine bir değişikliğe giderken, konfederal yapıdan vazgeçip, federal yapıda Kıbrıs sorununu çözmeyi taahhüt etmiştir. Kısaca Türk Toplumu, İki ya da daha çok devletin ortak ve sınırlı çıkarları için, iç ve dış egemenliklerini koruyarak bir anlaşmayla oluşturulan konfederal devlet yapısından vazgeçerek, iki veya daha fazla toplumun sınırsız ortak çıkarlarını gerçekleştirmek üzere, ortak bir anayasa çerçevesinde birleşmelerinden oluşan federal yapıyı kabul etmiştir.
Kıbrıs sorunu bu çerçeveden ele alındığında, Annan Planı’na Türk toplumu evet, Rum toplumu hayır derken, ortak metin ile Türk toplumunun tezi değişirken, Rum toplumu tezini aynen korumaya devam etmiştir. Gelinen noktada 2016 yılı içinde çözüme ulaşmanın mümkün olduğu vurgulanmaktadır. Buradan 2016 yılı içerisinde çözüme ulaşılamaya bilinir anlamlıda çıkmaktadır ki kısık da olsa bazı sesler bunu dile getirmektedir.
Kıbrıs sorununu hep bir miras davasına benzetmişimdir. Kıbrıs Türk toplumunun Anavatanı Türkiye, Kıbrıs Rum toplumunun Anavatanı Yunanistan ise böylesi bir durumda Baba Vatan da Osmanlı İmparatorluğu olmalıydı diye düşünüyorum. Bu nedenledir ki zengin ve varlıklı bir babanın ölümünden sonraki üvey kardeşler arasındaki miras kavgasına benzetiyorum Kıbrıs sorununu. Miras davaları kolay kolay çözümlenmediğinden, ben de Kıbrıs görüşmelerinin çözümle sonuçlanacağına düşünmüyorum. İki toplumlu görüşme süreci bir ara çözüm veya yine ortak bir metinle sonuçlanabileceği düşüncesindeyim. Dileğim odur ki ben yanılıyor olayım ve görüşme süreci bir çözümle sonuçlansın. Çünkü Kıbrıs Türk toplumu olarak içinde bulunduğumuz sosyal, ekonomik ve kültürel yapımızın sürdürülebilirliğini hep çözüme endekslemiş durumdayız. Fakat her iki durumda da, çözüm olsun veya olmasın bizlerin “Yol haritamız var mı?” sorusuna verilecek bir cevap henüz yok. Görüşme sürecinden toplumsal beklentimiz; Her iki olasılığa bağlı olarak artık önümüzü görebileceğimiz alternatiflerin bizlere sunulmasıdır. Yoksa boş umut pompalamaya devam etmek bizleri bu kör dövüşte yok edecektir. Herkese güzel bir hafta dileğimle, iyi pazarlar.