Lefkoşa’yı uzun yıllar ikiye bölen yolun Türk tarafındaki adı ‘Lokmacı Barikatı’dır...
Rum tarafında ise Ledra Street...
Kıbrıslı Türkler; oldum olası Ledra Street’e ‘Uzun yol’ derler...
Neden?..
Adı üstünde...
Uzun bir yol olduğu için...
Yolun sonuna geldiğinizde, karşınızda iki tane tek katlı eski bina var...
Biri Merkez Postanesi, diğeri Lefkoşa Rum Belediyesi...
Lefkoşa’nın 1960’lı yıllarda nüfusu 45 bin dolayında idi...
Şimdilerde ‘sadece güney Lefkoşa’da’ 240 bin dolayında...
Devlet Planlama Örgütü’nün açıkladığı rakamlara göre; Kuzey Lefkoşa’nın nüfusu da 97 bin...
Güney’de belediye binası yerinde duruyor...
Hizmetler tek katlı binada devam ediyor...
Belediye Başkanı’nın 150 metre karelik makam odası yok...
Çalışan personel sayısı 400’ün altında...
Kuzeyde iki katın üzerinde
Kuzeyde, eski binalar terk edilip, yeni yapılan bir ‘saraya’ geçildi...
Ve bu sarayın içinde 890 dolayında insan çalışıyor...
Güney Lefkoşa’da altyapı sorunu diye bir sıkıntı yok...
Yağmur yağdığı zaman kent su altında kalmıyor...
Evleri ve işyerlerini sular basmıyor...
Kanalizasyon boruları patlamıyor...
İnsan dışkıları yollarda gezmiyor...
Güneyde planlı bir çevre düzenlemesi var...
Belediye Başkanı değiştiği zaman kentin ağaçlandırma sistemi değişmiyor...
Bir ağacı söküp, yerine başka cins bir ağaç dikilmiyor...
Yollar temiz ve bakımlı...
Kaldırımsız yolları yok...
Geceleri mükemmel bir aydınlatma var...
Çöpler düzenli bir şekilde toplanıyor...
Musluklardan içilebilir kalitede su akıyor...
Asbes borular çok uzun yıllar öncesinden tarihe gömülmüş...
Halka hizmet veren otobüsler güvenli...
Bizim de sarayımız var
Peki bizde?..
Bizim sarayımız var ama, yağmur yağdığı zamanlarda kent su altında kalıyor...
Kanalizasyon sistemi doğru dürüst çalışmıyor...
Kentin başta Sanayi Bölgesi olmak üzere birçok yerinde kanalizasyon boruları sürekli patlıyor, yollar, sokaklar insan dışkılarıyla kaplanıyor...
Bu dışkılar araçların tekerleği ve yere basan ayakkabılar sayesinde evlerimizin, işyerlerimizin içine kadar taşınıyor...
Toplu taşımacılık ölmüş...
Belediye araçlarına binmek, intihar anlamına geliyor...
Sarayın içinde 870 kişi otururken, çöpleri toplayacak araç ve eleman eksikliği var...
Musluklardan kanserojen sular akıyor...
Altayapı diye bir şey yok...
Yollar çok kötü, kaldırımlar çok yetersiz...
Aydınlatma sıfırın altında...
Çevre rezaletin ötesinde...
Herkes konuşmalı
Şimdi şu soruya ‘halk olarak’ hep birlikte bir yanıt verelim:
Hak ettiğimiz yaşam düzeyi bu mudur?..
Yanıt “evet” ise, katlanacağız...
“Hayır” ise ‘çare’ üreteceğiz...
Kesinlikle bu şekilde devam edemeyiz...