banner564

İflas etmeyen ne kaldı ki?

  Başbakan, halen lideri olduğu partinin yetkili kurullarında görev yapan Elektrik Kurumu Yönetim Başkanı İsmet Akim’in son icraatlarından oldukça rahatsız...
  “Bir taraftan zam talep ederken, diğer yandan personel istihdamı yapması kabul edilemez” diyerek, Akim’i kamuoyu önünde eleştiriyor...
  Elektrik Kurumu’nda örgütlü sendika El-Sen tarafından ortaya atılan iddialara göre; Başbakan; Akim’i görevden almak istiyor...
  Ama bir türlü alamıyor...
  Bu konuda adım atmaya hazırlandığı bir anda karşısına iki tane engel çıkarılıyor...
  Bir tanesi sendika...
  Diğeri partisinin yetkili kurulları...
  Sendika “Akim’i alırsanız, hükümette kalamazsınız” diyor...
  CTP yetkili kurulları da bu konuda Başbakana yetki vermiyor...
  Ve Akim yerinde kalıyor!..
  Burada önemli olan, Akim’in gitmesi veya kalması değildir...
  Önemli olan bir Başbakan’ın, kendi atadığı bir yöneticiyi görevden alamayacak konuma gelmesidir...
  Böylesi bir siyaset, böylesi bir ülke yönetimi olabilir mi?..
Denktaş’ın istifası
  Başbakan Yorgancıoğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında ‘halk desteğinin önemli ölçüde yitirildiğini’ kabul ederek, görevinden istifa kararı aldı...
  CTP, bu karar üzerine olağanüstü kurultay için 14 Haziran’ı belirledi...
  Demek ki; bu hükümet 14 Haziran’dan hemen sonra görevini tamamlamış olacak...
  Hükümetin gitmesine kısa bir süre kala, Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş’ın istifası gündeme geldi...
  Denktaş; bu yönde bir adım atarken, bir taraftan ‘siyasetin iflas ettiğini’ söyledi, diğer yandan TC Yardım Heyeti’nin ‘yerel yönetimlere müdahalesini’ eleştirdi...
  Denktaş’ın, bu kararı almada neden geciktiğini tartışmanın artık bir faydası yok...
  Fakat bu ülkede sadece siyasetin değil, devletin hemen tüm kurumlarının iflas ettiğini ciddi ciddi tartışmalıyız...
  Kurumlar iflas etmiş, ülkeye hizmet edemez durumdadır...
  İşçi, çiftçi, hayvancı...
  Narenciye ve patates üreticisi...
  Esnaf ve sanatkâr...
  Öğrenci ve öğretmen...
  İthalatçı ve ihracatçı...
  Turizmci ve sanayici...
  Tüm kesimler, siyasetin ve kamu düzeninin iflası nedeniyle sıkıntılıdır...
  Üretmenin ve satmanın...
  Başarılı iş yapmanın artık hayal olduğu bir sistemin içindeyiz...
  Hep birlikte yok olma noktasına geliyoruz...
Popülizm cabası
  Yazının başına dönecek olursak; kendi atadığı yöneticiyi görevden alamayacak duruma getirilen bir Başbakan, bu ülkenin ihtiyacı olan reformları nasıl yapacak?..
  Bırakın reformları, kendisine bağlı dairelerin ve kurumların ciddiyetten uzak icraatlarını kontrol edemez...
  Bir örnek mi istersiniz...
  İşte Vakıflar İdaresi...
  Girne Dome Otel Vakıflar’ın malı mıdır?..
  Evet...
  Bu maldan yeterince para kazanıyor mu?..
  Cevabı “evet” ise lütfen miktarı da açıklansın...
  Yine Vakıflara ait yüzlerce kiralık bina vardır...
  Bunlardan gerçek piyasa değerine uygun para tahsil edebiliyor mu?..
  Hayır...
  Vakıfların, bazı işletmelere yılda bir veya 10 veya 100 dolar karşılığında arazi kiraladığı iddiaları yalanlandı mı?..
  Hayır...
  Peki aynı Vakıflar; sürekli yurt dışından ülkeye para getiren bir şirkete kiraladığı atıl vaziyetteki Mare Monte otelinden ‘peşinat’ ve ‘taksit’ adı altında milyonlarca Sterlin aldı mı?..
  Evet aldı...
  Vakıflar, bu oteli kiraladıktan sonra, ortaya çıkan ‘tarihi taşlar nedeniyle’, arazinin yarıdan fazlasını kiracının elinden almadı mı?..
  Aldı...
  Bunun anlamı nedir bilir misiniz?..
  Size 4 ev kiralıyorum, sonra 3’ünü geri alıyorum...
  Ama 4 evin kirasını talep ediyorum...
  Böylesi bir yüz kızartıcı talep olabilir mi?..
  Siz ne yaparsınız?..
  “Kardeşim, bir ev veriyorsan, sadece onun kirasını alacaksın” demez misiniz?..
  İşte Mare Monte olayının kısa özeti de budur...
  Yurt dışından para getiren ve hissedarlarına karşı sorumlu olan bir şirket, 100 milyon Euro’luk bir yatırım için kiraladığı arazi için, daha inşaata başlamadan Vakıflar İdaresi’ne milyonlarca Sterlin ödedi...
  Daha sonra ortaya çıkan durum karşısında kira sözleşmesinin düzeltilerek yenilenmesini istedi...
  Vakıflar İdresi gereğini yapmak için bu konuyu aylarca sürüncemede bıraktı...
  Durumdan haberdar edilen hükümet ise, konuya müdahale etmeyip, seyirci konumuna geçti...
  Sonunda ilgili şirket bu sorunu mahkemeye götürmek zorunda kaldı...
Şimdi şov zamanı
  Mare Monte konusu mahkemenin gündeminde bekliyor...
  Ortaya çıkacak sonuca herkes saygı gösterecek...
  İlgili şirket “İsterseniz alın arazinizi verin paramızı” diyor ve artık yatırım heyecanlarının kalmadığını belirtiyor...
  Bu arada ortaya bir adam çıkıyor...
  Kim bu adam?..
  Alsancak Belediyesi’nin genç Başkanı...
  Burasını halk plajı yapacağını ilan ediyor...
  Alsancak halkının gidecek başka bir plajının kalmadığını söyleyerek, eylemlere başlıyor...
  Kendilerine ait bir malı ellerinden alıyormuş gibi, şirketi ‘hırsız’ pozisyonuna düşürmeye çalışıyor...
  Şirketin ‘güvenlik amaçlı’ yaptırdığı bir duvarı yıktırma emri veriyor...
  Olacak şey mi bunlar?..
  Bu ülkede maalesef oluyor...
  İlgili şirket, kendi kirasında bulunan bu tesisin plajına bir tabela asıp, halkın ücretsiz yararlanabileceğini duyuruyor...
  Belediye Başkanı ise “Hayır ben buraya bina yapacağım” diyor ve kaçak inşaata başlıyor...
  Olur mu hiç?..
  Benim kiramda olan ve mahkemeye taşınan bir otelin plajına sen hangi hakla bina yapacaksın?..
  Şirket doğal olarak bu konuyu da yargıya taşıyor...
  Belediye Başkanı yine etrafına birkaç kişi toplayarak bu kez mahkeme önünde eylem yapıyor:
  “Halkın malını halka veriniz...”
  Vay vay vay...
  Dome Otel de, Çıkarma Plajı da, tüm sahiller, tüm araziler devletin değil mi?..
  Burada üzücü olan nedir bilir misiniz?..
  İkide bir yurt dışından yatırımcı çağıran yetkililerin; ayağımıza kadar gelmiş, buraya müthiş turistik tesisler kazandırmış, bu amaçla 450 milyon doların üzerinde yatırım yapmış bir şirketi, bu tür hareketlerle karşı karşıya bırakmış olmasıdır...
  Mare Monte’yi kiralayan Vakıflar İdaresi ortaya çıkıp da “Dur kardeşim kimin malına bina yapıyorsun, burasını biz kiraladık, milyonlarca Sterlini de cebe indirdik” diyemiyor...
  Hükümet, zaten ağzını kilitlemiş durumda...
  Bütün bu olup, bitenlere baktığımız zaman, bu ülkede ‘güven’ sorgulaması yapmaz mısınız?..
  Gerçekten biz nerede yaşıyoruz?..
  Ne amaçlıyoruz?..
  Ne yapmak istiyoruz?..
  Kime güveneceğiz?..
  
YORUM EKLE

banner471

banner473