banner564

İç borç ve kafayı kuma...

Yaşam daha da zor bir duruma girdi. Döviz krizinin de etkisi ile zaten var olan ekonomik sıkıntılar artık, benim benim diyen kesimleri de sarmalarına aldı.
  Bugün iş yaşamı içinde yer alan insanlarla konuştuğunuzda size söyledikleri iki realite var.
Bunlardan biri, alışverişin düştüğü. İkincisi ise para tahsilinin çok zorlaştığıdır. Bunlar ekonomik yaşamda dipte ciddi bir sarsıntının var olduğunun göstergesidir. Bunun en sarsıcı yanı, çalışan insanların alım gücünün ciddi ölçüde düştüğü gerçeğidir.
  Ama bu gerçeğe karşın hala eski bir hataya devam ediyoruz. Sorunu temelli bir tartışma ile ele almıyoruz.
  Neden, her 3-5 yıl içinde, çare diye gündeme getirilen modeller, yeni ve daha büyük sıkıntıların yeniden yaşanmasına yol açıyor?
  Çünkü bu topraklarda at, arabanın önüne konmadı.
  Bu yüzden üretkenlik ve verimlilik zeminindeki bir ekonomik yapı; güçlü bir demokratik hukuk devleti kurumsallaşması ile bütünleştirilemedi.
  Kıbrıs sorununda resmi açıklamaların dışında olan bir siyasi sonuca ulaşmak için ekonomide akıl dışı uygulamalar baştacı edildi. Bu siyaset içinde, "makbul" sayılanın erkte kalması amacı ile kamu kaynaklarının dağıtımı ve partizanlık, bununla bütünleştirildi. Bu siyasi meziyet sayıldı. Bunları tarihimiz boyunca yaşadık.

İç borç gerçeği 

  Sonuçta iç borcu 6 milyar TL' ye yaklaşan, dış borcu ise bunun kadar olan bir devlet yapısı oluştu. Ama bunun için hala kafayı kuma gömülü tutuyoruz...
  4 milyar 980 milyon TL civarındaki 2016 Bütçesi önümüzdeki günlerde Meclis'te onaylanacak. 
Ancak iç borcumuzun totalı yaklaşık 6 milyar TL. 
  Ama, bu bütçede, iç borcun faiz ödemeleri yapılması için dahi olsa, bir kalem yok. Sanki bu borç yok.
Gelecek yıl bu iç borç, faizi nedeni ile daha da artacak. Ancak, şimdi UBP-DP Hükümetinin meziyet diye takdim ettiği, iç borçla maaş ödeme kapısı yine açılırsa, bunun nerede duracağını da Allah bilir.
  Bu iç borç konusunu gündeme getirdiğimiz zaman hatırlıyorum, bugün bu borç konusunu konuşanların bir kısmı bize, "Niye bunu getiriyorsun ki Anavatanımız var ya" demişlerdi.
  Evet, Türkiye'ye dönük dış borcumuzu Türkiye talep etmiyor. Ama iç borç, ne olacak? Sanki yok.

İç borç, tıpkı elektrik gibi... 
  O zaman aklıma ne gelir bilir misiniz? 1974 sonrası elektrik enerjisini güneyden alıyorduk. Güneye de tek kuruş ödemiyorduk. Bunu da üretilen siyasi argümanlarla dönemin siyasi iktidarları da hak gibi takdim ediyordu. Böylece bu beleşciliğin, sonsuza kadar devam edeceğini zannediyorduk...
 Bu nereye kadar sürdü? 1994'e kadar.
 Sonra güney elektriği kesti. Günlerce, haftalarca, aylarca, elektiriksiz kaldık. Ta 1995'in ortalarına doğru Teknecik'teki 60x60 Termik santralleri bitirene kadar.
 Peki bu bitti de ne oldu? Onca yılın ihmalinden ders alıp, bir siyaset mi gelişti?
  Hayır. Yine ciddi sorun oluştu. Ta 2006'ya kadar pek bir şey yapılmadı.
  Sonra 2006 itibarı ile kollar sıvandı. Böylece belki de, 4 yıla yayılması gereken bir yatırım projesi, mecburen, bir yılda sonuç almak için, 2006 itibarı ile uygulamaya kondu. Yeni santraller, iletim ve dağıtım ağlarının toptan geliştirilip, yenilenmesi. Bu büyük ve önemli bir atılımdı.
Bu konu o denli toplum ve devlet aklında yer almadı ki 1995'ten ta 2006'ya kadar elektrik üretimini kendimiz yapmamıza karşın bu ekonomik devinim, Milli Gelir Hesaplarında dahi yer almadı..
  Bu, 2006 devinimi içinde tesbit edildi. Bu yüzden yeniden hepsi düzenlendi. Ama eski silinip atılamazdı. Bu nedenle DPÖ'nün, 2006 sonrası yayınladığı Milli Gelir tablolarında geriye dönük Milli Gelir tabloları için + veya - % 20 ibaresi yer alıyor.
 
Bunu neden yazdım? 

 Tıpkı 1974 sonrası Güneyden beleş elektrik aldığımız için böyle bir sorunumuz yokmuş gibi davranışının benzerini, şimdi İç Borç konusunda sergiliyoruz da ondan.
  Üstelik Kıbrıs sorunun en kritik aşamasındayız. Çözüm olabilir. Olmayabilirde. Ama her iki halde de bu gerçekle beraber olacağız.
  Artık anlamamız gerekir. Güçlü bir toplumsal varlığın temeli; üretkenliğe ve verimliliğe dayalı bir ekonomik yapı ve bunun üzerinde yükselecek demokratik hukuk devleti ilkelerine dayalı bir devlet yapısı, bunun da sosyal adalet temelinde bir ekonomik paylaşımla bütünleşmesi ile oluşur. Bunların birbirini beslediği bir yapı, zorlukları aşmanın ve geleceğe sağlıklı yürüyüşün köprüsü ve yoludur...
YORUM EKLE

banner608

banner473