Kıbrıs sorunu ile ilgili Zirve toplantısı için 4’lü mü? Yoksa 5’li mi olacağına dair yorum ve tartışmalar izliyoruz. Türk Tarafı 4’lüden, Rum Tarafı da 5’liden söz ediyor. Kuzey, iki taraf, BM ve Garantör Ülkelerden Türkiye ve Yunanistan’ın zirveye dahilini ifade ederken; Güney ise buna İngiltere’nin de dahil olmasından söz ediyor. İlginç. Çünkü Güney; resmi olarak Garantörlüğe hele Türkiye’nin Garantörlüğüne karşı olduğunu çokça ifade etti. Ama şimdi tüm Garantörler olsun diyor. Kuzey ise Türkiye’nin Garantörlüğü tartışılamaz diyor ama, 1960 Garanti antlaşmasında olan 3 Garantörden birini istememekle; 1960 Garanti Antlaşmasının tartışmaya açılmasına da kapı açıyor.
Fakat bu süreçte adı olan, ama yok sayılan kim? Kuzeyde yaşayan ve adanın bugünü ve geleceğinin söz sahiplerinden biri olan Kıbrıs Türk Toplumu. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile “Kıbrıs Cumhuriyeti” Cumhurbaşkanı Sayın Nicos Hristodulidis, Yunanistan Başbakanı ve Arnavutluk lideri, Avrupa Zirvesinde bir sohbette buluştular. Bu buluşmaya KKTC Dışişleri Bakanı Sayın Tahsin Ertuğruloğlu ; “ resmi olarak görüşmediler ve CB Tatar, Kırgızistan Başkanının özel davetlisi olarak TDT toplantısında bulundu” karşılaştırması ile Kıbrıs Türk Toplumuna, bir avunma sunmaya çalıştı. Bunu “gayrı resmi” diye KKTC DİB önemsizleştirmeye çalışınca, insanın aklına neler gelir neler. Çünkü Türkiye ile Güney arasında resmi ticari faaliyet yoktur. Ama yaşamın gerçeğinde, Güneyden kalkan binlerce turist taşıyan geminin, Türkiye limanlarına Limasol merkezli turist taşıdıklarını, ama o gemilerin Kuzeye merhaba bile demediğini biliyoruz. Üstelik Türkiye’ye turist taşıma kapısını zorlayan Güneyin egemenlerinin; Yeşil Hat Tüzüğü ile resmi olarak turist kafilelerinin Güneyden Kuzeye geçme imkanına engel olmak için de her yolu denediklerini biliyoruz. Yani resmi olmayan Türkiye ile ticari faaliyete artarak devam. Ama Yeşil Hat Tüzüğü ile resmi olan turistik faaliyet ile inşaat sektörüne dönük darbeler ile Kıbrıs Türk Toplumunun ekonomisine zarar . Yaşamın gerçeğinde bunu yaşıyoruz. Yani resmi olmayan gerçek oldukça, gayri resmi demenin önemi yoktur.
Budapeşte’deki zirvenin önemi ise, AB- Türkiye ilişkilerindeki sorunu giderme adımları ile bağlantılı olmasındadır. Bu ilişkinin gelişmesine olumlu etki edecek bir hususta; “ Kıbrıs Cumhuriyetinin “ AB üyesi olarak buna engel olmamasını sağlamaktır. Bunun içinde, Kıbrıs sorununda tarafların karşılıklı kabul edebilecekleri bir ortam gereklidir. Yani “kazan kazan” ortamına ihtiyaç var. Ama Tatar - UBP ikilisinin “yeni” siyaseti sayesinde bu, “ kazan kazan” formülünde, başlangıçta bir taraf eksik. Buda Kıbrıs Türk Toplumunun kurumsal varlığıdır. Sayın Hristodulidis Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, “ Kıbrıslı Türklere açılım” yapacağım diyen bir tavır takındı. Arkasından da “ Kıbrıs Türk Toplumunun kurumsal varlığı dışında yer alan kişilerle konuşarak, bu açılım politikasını geliştireceğini” ifade etmişti. Yaptı da. Ama Tatar ve UBP Hükümeti gıkını çıkartmadı. Aksine, GYÖ dahil, BM temelli tüm müzakere süreçlerini ret etti. Sonuçta Güney ve tüm dünya, Kıbrıs Türk Toplumunu atlayarak, doğrudan Türkiye’yi muhatap almaya başladı. Böylece Sayın Hristodulidis adanın söz sahiplerinden biri olan Kıbrıs Türk Toplumunu, çözüm sürecinde etkisiz kılma ve kurumsal varlığını görünür kılmamak siyasetine bir taş daha döşedi. Yani Sayın Tatar’ın 3 D dediklerinden olan Doğrudan Ticaret ile Doğrudan Temas olgusu, “ gayrı resmi “ ile hepten darbe yedi. Bu öyle bir hal aldı ki çözümden yana, ama Tatar’ın politikasına da karşı olan Kıbrıs Türk toplumunun muhalif kesimleri ve insanları dahi; Sayın Tatar ve UBP’yi bu sohbet toplantısı için eleştirirken; “onlar anlaşacak ve önüne sonuçlanmış metin koyacaklar” diyerek eleştirmeye başladılar. Kuzeyin erk sahiplerinin, Gayri Resmi tanımlaması, Tatar - UBP ikilisinin yol açtığını gizleyemez. Çünkü resmi teması olmayan Güney ve Türkiye arasında yaşamın gerçeğinde gerçekleşen ciddi ekonomik ilişki, bunun önemini ortaya koymaktadır. Ancak bu gelişme, aynı zamanda kendi iç siyasi yaşamında, sırf erke gelmek veya kalmak için halkının iradesini ve Meclis Başkanlığı seçiminde Anayasal hukuk geleneklerini yok saymakla da bağlantılıdır. Bu oldukça, Kıbrıs Sorunun çözüm sürecinde de toplumun kurumsal varlığı hiçleşmeye uğrar.
Hiçleşmenin gayya kuyusu
- 11 Kasım 2024, 10:22
- 181
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi