banner564

Herkes yoruldu

  Güzelyurt kökenli Rumları temsilen ‘Sözde Belediye Başkanları’, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne ve Rum liderine birer muhtıra gönderdi...
  Başkan sıfatı taşıyanViktoras Hacıavraam, Rum Başkanlık Komitesi’nin önünde gazetecilere açıklama yaparken ‘Beklemekten yorulduklarını’ söyledi...
  Aslında bu yorgunluk sadece onlar için değil, Kıbrıs sorununun çözülmesini bekleyen herkes için geçerlidir...
  Ne var ki; çözümsüzlüğün nedeni Anastasiadis ve diğer Rum liderlerinin iddia ettiği gibi Türkiye değildir...
  Bunun en büyük sorumlusu, Rum siyasetini ‘perde gerisinden’ yönlendiren Yunanistan ve Kilisedir...
  Güzelyurt kökenli Rumlar gibi, Gaziler (Piroi) kökenli Rumlar da, Maraş göçmenleri de yorgun düştü...
  Bunca zaman temelsiz Rum siyasetini eleştirmeyen, kendi çocuklarına Kıbrıs gerçeklerini anlatmayan ve her şeyin 20 Temmuz 1974’te başladığını söyleyerek büyük bir günah işleyen Rum örgütlerinin tümü, bugünkü bölünmüşlüğün sorumlusudur...
  İlk yıllarda, başarılı bir propaganda taktiğiyle topu merhum liderimiz Denktaş’ın üzerine atıyorlardı...
  Ankara’nın da destek vermesiyle Denktaş gitti, yerine Talat geldi...
  Ama yine olmadı...
  Talat; üzerinde uzlaşıya varılan küçük konuların dahi açıklanmasını başaramadı...
  Her defasında “bekleyelim” karşılığını aldı...
  Bir süre beklendikten sonra da “Biz bunu değiştirmek istiyoruz” dediler...
  AKEL’in ‘Onursal Başkanı’ Dimitris Hristofyas, liderlik koltuğuna oturduğu dönemde Talat ile uzlaşmayıp, kendi toplumuna büyük bir kötülük yaptı...
  Annan Planı onlar için bulunmaz bir fırsattı...
  Ellerinin tersiyle bu fırsatı geri çevirdiler...
  “En iyi Türk, ölü Türk” sözünün sahibi Papadopulos gibi ırkçı, faşist bir liderin peşinden sürüklenip, bölünmüşlüğü daha da sağlamlaştırdılar...

Son iki deneme
 
  Talat sonrasında Eroğlu geldi...
  Rumlar daha ilk günden Eroğlu ile uzlaşmanın mümkün olmadığını söylemeye başladı...
  Öyleyse son bir deneme yapılmalıydı...
  Bu kez yine Türkiye’nin desteğiyle Akıncı geldi...
  Anastasiadis’e ilk günden “İki Limasollu olarak bu işi bitirelim” diyerek, zeytin dalı uzattı...
  Karşılıklı zivaniyalar içildi...
  Eşli buluşmalar yapıldı...
  Akıncı, Türkiye’yi de ikna ederek iki adım önde gitti...
  Ama yine olmadı...
  Anastasiadis, Akıncı ile de uzlaşmadı...
  Yunanistan Dışişleri Bakanı Kocas’ın ‘işe yaramaz’ taktikleriyle Ankara’yı suçlu sandalyesine oturtmaya çalıştı...
  Sonuç yine başarısızlık...
  Anastasiadis’in de, Kocas’ın da bu taktiği işe yaramadı...
  Onların esas niyeti, bizimle ortaklık kurmak değildir...
  Ana hedef ENOSİS’tir...
  Uzun vadeli program çerçevesinde Türkiye’nin ‘gün gele’ çökeceğini ve Kıbrıs’a bakamayacak duruma geleceğini hayal ediyorlar...

Ya hep ya da böyle
 
  Zaten fırsat buldukça “Osmanlı’nın 1878’de adayı İngilizlere bırakıp gitmesini unutmadık” diyorlar...
  Zaman zaman yabancı dostları da onları bu konuda cesaretlendiriyor...
  Kuşkusuz; böylesi bir beklenti içine girdikleri için bizlerle herhangi bir paylaşımı kabul etmediler...
  Kilisede beyinler yıkanırken “Ya hep ya da böyle” diyorlar...
  Çözümsüzlüğün ana nedeni budur...
  Ve bu gerçekleri başta ABD’nin ve Avrupa ülkelerin adada görev yapan temsilcileri de biliyor...
  Yorulmanın nedeni budur...
  Ancak yorulan sadece onlar değildir...
  Her defasında yeniden göçmen olacağı korkusuyla yatıp, kalkan Kıbrıslı Türkler de yoruldu...
  Bu saatten sonra yapılması gereken mal tazminlerinin çok hızlı bir şekilde gerçekleşmesi, herkesin kendi toprağını ‘yasal bir şekilde’ sahiplenmesidir...
  Toprağın gerçek sahibi olan insanlar geleceğe daha büyük umutla bakar ve ülkesine daha güçlü bir şekilde sahip çıkar...
  Binlerce dönümlük Rum arazisi alanlar, yasal sahip statüsüne geçtikleri zaman, şimdikinden 2-3 kat daha fazla bir mali kaynağa kavuşmuş olacaklar...
 O nedenle de ‘Şerefiye Vergisini’ ödemelidirler...
 Ancak bugünkü hükümet bunu yapamaz... 
 Bağlı bulundukları kesimler onlara bunu yaptırmaz...
 Bir süre daha beklemekten başka çare de yoktur...
YORUM EKLE

banner608

banner473