Kıbrıs’ın garantör ülkelerinden biri olan İngiltere 23 Haziran’da referanduma gidiyor...
İngiliz halkı bu referandumda ‘AB üyeliğini’ oylayacak...
Halk “evet” derse, üyelik devam edecek...
“Hayır” derse, Brüksel’e veda edilecek...
İngiltere Başbakanı David Cameron, referandum öncesinde ülkesi adına önemli bir rol üstlendi...
Özellikle Almanya ile sıkı pazarlıklar yaparak, AB’ye ‘tam bağımlı’ olmadan üyeliğin devamı yönünde destek aldı...
Bir yerde ‘özel statü’ hakkı elde etti...
Buna göre; göçmenler konusunda İngiltere kendi kararını kendi verecek...
Sosyal fonlar ve yardımlar konusunda sınırlamalara gidebilecek...
Para birliğine katılmayacak...
Başbakan David Cameron, AB ile sıkı pazarlık sonucunda elde edilen ‘özel statünün’ önemli olduğunu belirtirken, üyeliğin devam etmesini, geniş ticari olanaklardan yararlanmak için istediğini söyledi ve halka “evet” çağrısında bulundu...
Bu tarihi referandumun haziran ayında yapılacağını tekrar edelim...
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na göre, aynı ay içinde Kıbrıs sorununun çözümü konusunda referanduma gidilmesi ve adanın yeniden birleştirilmesi öngörülüyor...
Adanın 3 garantör ülkesinden biri olan Türkiye, AB ile müzakere başlıklarının açılabilmesi için Kıbrıs konusunda çok önemli adımlar atmaya hazırlanıyor...
Bu dikkat çekici gelişmeyi bir yerlere not edelim ve Kıbrıslı Türkleri ilgilendiren önemli meselelere geçelim...
Özel statü hakkımız yok mu?
Kıbrıs’ta iki ayrı din, iki ayrı toplum vardır...
Ortodoks Hristiyan olanlar Yunan milletinin, Müslüman olanlar da Türk milletinin bir parçasıdır...
Kıbrıs birleşse de, birleşmese de bu gerçekler hiçbir zaman değiştirilemez...
Geçmişte yaşanan acılar nedeniyle Kıbrıslı Türklerin ciddi anlamda güvenlik kaygıları vardır...
Öyleyse; AB üyesi olan bir devletin, üye olmayan bir devlet tarafından garanti edilemeyeceğini söylemek yerine, İngiltere’ye sağlanan ‘özel statü’, Kıbrıslı Türkler için de düşünülmelidir...
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bu konuda sonuna kadar direnmesini istiyoruz...
Türkiye; AB üyesi oluncaya kadar, Kıbrıslı Türkler ‘özel statü’ hakkını elde etmelidirler...
AB’nin de buna anlayış göstermesi şarttır...
Bölünmüş bir ülkeyi üye tutmak yerine, birleşmiş bir ülkenin, nüfus olarak azınlıkta olan kısmına bazı ayrıcalıkların tanınması doğal karşılanmalıdır...
Bir ikinci konu ise; varılacak anlaşmanın AB Birincil Hukuku olarak ilan edilmesidir...
Anastasiadis ve Hristodulis’in iddia ettiği gibi, mülkiyet konusunda dileyen herkese Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolunun açık tutulması, bu ülkede ayrılık tohumlarının yeniden yeşermesine yol açar...
Tarihi gerçekler inkar edilemez
Evet; mülkiyet hakkı yok edilemez...
İnsanlar şiddet yoluyla mülklerinden atılamaz...
Bir başkasının mülküne yasa dışı davranışlarla el konulamaz...
Ancak Kıbrıs’ta yaşanan gerçekler vardır...
Toplumlardan bir tanesi 1960-1974 yılları arasında silah zoruyla mülklerinden uzaklaşmak zorunda kaldı...
Baskı ve şiddet yoluyla mülkünü yok pahasına elinden çıkarıp, göçmen hayatı yaşadı...
Daha sonra yine taraflardan birinin neden olduğu silahlı çatışmaların ardından meydana gelen askeri müdahale ve nüfus mübadelesi anlaşmasıyla iki ayrı bölge oluştu...
Güneye gidemeyenler kuzeyde, kuzeye geçemeyenler de güneyde yaşamak zorunda kaldı...
Kuzeydeki evde hiç oturmamış bir mirasçının “ata yadigarıdır” diyerek onu geri alması ve güneye dönme şansı olmayan insanların 43 yıldan beri oturduğu evi bir şekilde terk etmek zorunda bırakılması ‘insan hakları’ ve ‘adalat anlayışıyla’ ne kadar uyumludur?..
Herkesin bunu düşünmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Dimopulos kararını bir kez daha okuması gerekir...
Ayrıca, oluşacak mülkiyet komisyonunun vereceği kararı geçersiz kabul edip Kıbrıs mahkemelerine, ardından AİHM’e başvurmak demek, krizin uzun yıllar devam etmesi anlamındadır...
Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda yine ağırlığını koymalı ve varılacak anlaşmanın AB Birincil Hukuku olarak kabul edilmesini sağlamalıdır...
Evet, Haziran’da iki farklı referandum olacak...
Bir tanesi, Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden İngiltere’nin AB üyeliğinin devamına “evet” ya da “hayır” oylamasıdır...
Diğeri; Türkiye’nin AB ile müzakere başlıklarının açılmasına kolaylık sağlayacağı inancıyla Kıbrıs’ın birleştirilmesi ve tümünün AB üyesi olmasıyla ilgilidir...
İkisinin de tarihe geçeceğini biliyoruz...
Hayırlısı olsun...