Annan Planı referandumunun üzerinden 12 yıl geçti...
Plana “hayır” diyen Rumlar, Avrupa Birliği’ne ‘tek yanlı’ üye oldu...
Üyelik şartlarının gereği olarak, kendi ekonomilerini geliştirmeye yönelik önlemleri almak zorunda kaldılar...
Zarar eden Havayolu şirketini kapattılar...
Baf Havaalanı’nda vergileri aşağılara çekerek, turist akışını hızlandırdılar...
Limasol Limanı’nı özelleştirdiler...
Kamuda küçülmeye giderken, dış yatırımcılara yönelik teşvikleri artırdılar...
Arap ülkeleriyle ilişkileri geliştirdiler...
Yolsuzluk yapanları yargılayarak cezaevine gönderdiler...
Karlı olduğu halde Telekomünikasyon Dairesi’ni de özelleştirme kapsamına aldılar...
Güneş Enerjisi’ne geçiş sürecini hızlandırdılar...
Ülke çapında 120’den fazla Mezbaha vardı, sadece 2’sini bırakıp, diğerlerini kapattılar...
Sağlıklı gıda üretimine öncelik verdiler...
Avrupa’dan sıfır gümrükle ithal edilen ürünlerle yarışabilmek için ucuz fiyat politikasına yöneldiler...
Peki biz ne yaptık?
Annan’dan bugüne 12 yıl gibi uzun bir süre geçti...
Müzakerelerin yeniden başlaması için yoğun girişimlerin yapıldığı günlerden başlayarak ve Rumların yaptıklarına bakarak KKTC’de benzeri uygulamaları yapmamız gerekmez miydi?..
AB’ye tam üye olalım, ya da olmayalım...
Kendi halkımız için, devletimiz için, insanlık için bazı önlemleri hayata geçirmek zorundaydık...
Ama bunların hiçbirini yapmadık...
Denetimsiz Mezbahalarda hala hayvan kesimleri devam ediyor...
Hayvan üreticileri çok sayıda hastalıktan söz ederken, yönetenler bunları duymazdan geliyor...
Doktora muayene olmak isteyen 75, 80 yaşındaki emekliler hala sabahın erken saatlerinden itibaren hastanede ‘numara sırasına’ giriyor...
Peki neden?..
Sağlıkta ‘Tam Gün’ uygulamasına geçilmediği için...
Doktorların büyük bir çoğunluğu sabah 09.00’da gittiği hastaneden 11.30 veya 12.00’de ayrıldığı için...
Benzeri rezalet eğitimde sürüyor...
Okullarda yarım gün eğitim verildiği için, başarı oranı sürekli aşağılara çekiliyor...
Üniversite bitirenlerin çok büyük bir kısmı iki kelimeyi bir araya getirip İngilizce konuşamıyor...
Rüzgarlı ve yağmurlu havalarda elektrik kesintileri devam ediyor...
Çalışmayan telefonların arızaları giderilmiyor...
Elli kişinin yeterli olduğu kamu kuruluşlarında 750 kişi çalıştırılıyor...
Tam bir iflas politikası sürdürülüyor...
Sıkıya girildiği zaman “Türkiye göndersin” deniliyor...
Türkiye gönderdiği zaman ise ‘bizi para ile teslim aldığı’ iddia ediliyor...
Yollarımız dökülüyor...
Bu yollarda can güveliği kalmamış, kimse görmüyor...
Bırakın dağları, ovaları, sahilleri...
Yaşadığımız kentlerin iç kısımları pislikten geçilmiyor...
Çöp toplayacak aracı bulunmayan bazı belediyeler, istihdam politikasını gözden geçirmiyor...
Her gelen ‘iyi adam’ rolünü oynamak istiyor...
Dün böyleydi...
Bugün de böyle...
Ne yapacağız o halde?
Çözüm kapıya dayandı...
Avrupa’nın sınırları Türkiye’ye, Türkiye’nin sınırları da Rumlara açılıyor...
Ardından limanlar açılacak...
Ama tünelin ucundaki ışığı göremeyen gözler var...
Hala başka taraflara bakıyorlar...
Hala günlük politikalarla zaman harcıyorlar...
Halbuki ihtiyacımız bu değildir...
Bir daha seçilmemek pahasına, kamuyu küçültecek, gerekli özelleştirmeleri yapacak her türlü önlem alınmalıdır...
Rumlar, AB üyeliği için ne yapmışsa, aynısını bizdekiler de yapmalı...
Aksi halde, olası bir çözüm sonrasında ağlamayan insan kalmayacak...
İstenen bu mudur?..
Söyleyin niyetiniz nedir?..
Her işin kolayına kaçtık, üretmeden yorulmadan terlemeden kazanmaya çalıştık kazanmadığımız haketmediğimiz parayı harcamaya devam ediyoruz yapmamız gerekeni yapmıyoruz ve birilerinin bizim için yapmasını bekliyoruz ondan sonrada bize müdahale ediliyor diye şikayet ediyor ve bize hayat hakkı tanımıyanlardan medet umuyoruz