Başbakan Sayın Tufan Erhüman’ın, Sayın Recep Akdağ ile yaptığı görüşme sonrası açıklaması oldukça dikkatli ve önemli mesajlar içeriyordu.
Bir kere Türkiye ile yapılacak olan Protokol görüşmelerinde ulaşılabilecek olan hedefler doğrultusunda yeni bir şekilleniş içinde olacaklarını ifade etti.
Yani, yapılamayacak olan pek çok şeyi yazıp, sonrada bunlar yerine gelmedi veya getirilemedi diye ilişkilerin gerilmesine yol açılmayacağını ifade etti.
Sayın Recep Akdağ'ın açıklamalarında da buna ters bir ifadeye rastlamadım. Bunun yanı sıra, Sayın Erhüman ulaşılabilecek hedefler konusunda, ortak anlayış oluştuktan sonra, protokolde belirlenen hedeflere dönük karşılıklı denetim ve ortak tavır konusunda da hem fikir olduklarını açıkladı.
Bu mantık doğru bir mantık. Kuşkusuz ki ulaşılabilecek hedefler hakkında iki tarafın sağlıklı bir görüşme yapması gerekir.
Bunun için öncelikle Kıbrıs Türk Tarafının, yani hükümetin iyi bir ön hazırlık içinde olması ve muhatabı ile görüşmede onu ikna edecek bir bütünlük göstermesi gerekiyor.
Ayrıca Türkiye tarafının değerlendirmelerinin de dikkatte alması gerekmektedir. Onların beklentilerini de göz önünde bulundurması, hazırlığını yaparken önemlidir. Bu arada, Türkiye tarafının katılmadığınız tespitleri varsa, bunun da açık ve uygun üslup ve gerekçelerle muhataplara iletilmesi gerekir.
Bu noktada özellikle ön hazırlıklar içinde iken, basın yolu ile ya da sızdırma haberler ile konuları spekülasyona sokmaktan kaçınmak gerekir.
Eğer, benimsenmeyen noktalar varsa, bunlar son noktaya kadar spekülatif şekilde ele alınmamalıdır. Sorun devam ederse, ondan sonra uzlaşılan konular açıklanırken, uzlaşılmayan husus veya hususlarla ilgili kamuoyuna ve Meclis’ e lisanımünasip şekilde bilgi verilir.
Salla Kafayı Kap Parayı.
Bu yol; hiç bir ön hazırlık yapmadan, Türkiye’nin karşısına gidip, gündeme getirilen her şeye tartışmadan “evet” deyip, imzalamaktan. Sonra bunları halktan gizleyip; deşifre olduktan sonra da , “ bunları Türkiye dayatıyor” deyip, bunları eleştiren insanları ve kesimleri tahrik edip. Ateş yakıp, sonra da “ eleştirenler, Anavatan’a hakaret ediyor, Türkiye düşmanları “ deyip, toplum indinde bir başka kamplaşmayı körüklemekten çok daha doğru ve ilkeli bir tavırdır.
2009’dan sonra yaşanan tüm süreçleri, bu ilkesizlik tarumar etti.
Tartışmadan imzalamak, sonra gizlemek. Arkasından” baskı var” diyerek, muhalefeti kışkırtmak. Sonrada eleştirenleri suçlayıp, Türkiye hamisi kesilmek. Açıkgözlük sanıldı.
Sonra, yaratılan bu toz dumanın arkasına saklanıp, toplum adına atılan imzanın da gereklerini yapmamak, meziyet sayıldı. “Parayı aldık ya, ona bak sen” diyen bu sözde açıkgözlerin bu ilkesizlikleri yüzünden, Türkiye- KKTC ilişkiler zarar gördü. Böylece bu topraklarda yaşayanların inandırıcılıkları sarsıldı. Bu ayni zamanda, toplumun inisiyatif kaybını getirdi.
Bu yüzden Sayın Erhüman'ın görüşme sonrası yaptığı bu açıklama, yeni bir bakış açısını içinde taşımaktadır. Bu sağlıklı ve muhakkak, ileri götürülmesi için teşvik edilmesi gereken bir tutumdur.
Hele döviz krizinin etkileri bağlamında, Sayın Recep Akdağ ile sık sık bir araya gelineceği vurgusunu Sayın Erhüman’nın yapması da göz ardı edilemeyecek bir tutumdur.
Bu işin en önemli diğer yanı ise, bizim, her açıdan kendi ön çalışmamızı, en iyi ve en üst düzeyde kendi içimizde koordinasyon içinde yapmaktır. Bunu gerçekleştirdikten sonra da hükümetin, bir bütün olarak bunun arkasında durma gibi bir görevi olmalıdır.
Bu arada Türkiye yetkilileri de “ Gurkuda “ gibi devamlı kafa sallayana kuşku ile bakmak durumunda olduklarını kavramalıdır. Açık açık görüşünü söyleyenden ürkmeyin. “ Gurkudalar” cazibeli değildir.