Rum Yönetimi Sözcüsü Nikos Hristodulidis “Mont Pelerin görüşmelerinin olumlu sonuçlanmama nedeninin, daha önce Kıbrıs’taki görüşmelerde olduğu gibi, masadaki çok net anlaşmazlık olduğunu” söyledi.
“Çözüm anahtarını Ankara’da” gören ancak Türkiye’den, “çözümü arzuladığı söyleminin ötesinde bir eylem görmediklerini” iddia eden Hristodulidis, Kıbrıs’taki fiili durumun çözüm kabul edilemeyeceğini belirterek “Türk askerinin çekilme işleminin bir gün içerisinde tamamlanmasının mümkün olmadığını” vurguladı.
Simerini gazetesi; Hristodulidis’le yaptığı söyleşiyi okurlarına manşetten “Askerlerin Çözümün İlk Gününden Çekilmesi Mümkün Değil… Askeri Makamların İncelemesine Zaman Olanağı Var… Türkiye’den Kıbrıs Sorununun Çözümüne Dair Belirleyici Eylem Göremedik” başlık ve spotlarıyla aktardı.
“Çözüm anahtarının Türkiye’nin elinde ve arzu ettikleri hedefe varmalarının ,Ankara’ya bağlı olduğu” saptamasına katıldığını söyleyen Sözcü “İşgale son vermek ve vatanımızı yeniden birleştirmek hedefimize ulaşabilmek için inisiyatifler alıyor ve eylemlerde bulunuyoruz. Hedefimize varamasak bile bu bizim ihmalimizden kaynaklanmayacak, vatanımız için payımıza düşeni yapacağız, en azından vicdanımız rahat olacak” dedi.
Hedefimiz, planımız tek ve net
Hristodulidis, hedef ve planlarının tek ve net olduğuna dikkat çekerek, bunu; “işgale son vermek ve vatanı birleştirmek” olduğunu savundu, “En azından siyasi partilerden işgal bölgelerimizi unutalım ve/veya müzakereler dışında farklı bir yöntem izleyelim şeklinde bir yaklaşım işitmedim” ifadesini kullandı.
Güney Kıbrıs’ın 2004’te AB’ye tam üye olduğunu, Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunduktan sonra da böyle olacağını söyleyen Hristodulidis, AB üyeliği sıfatının, çözüm planının çerçeve ve içeriğini kaçınılmaz olarak etkilediğini vurguladı.
Hristodulidis, Kıbrıs sorununun çözümü çerçevesinde, AB üyesi bir ülkede “işgal ordusu kalmasının öngörülemeyeceğini, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in Güvenlik ile ilgili önerisinde de bunun net olduğunu ve bu yaklaşımlarının uluslararası toplumdan muhataplarınca olumlu karşılandığını söyledi.
Asker bir günde çekilemez
Kıbrıs’ta 40 bin civarında Türk askeri bulunduğunu bu sayıda askerin çekilmesinin bir gün içerisinde tamamlanamayacağını söyleyen Sözcü, bu ölçüde askerin çekilmesi için gereken süreye dair “askeri makamlar tarafından bir inceleme/değerlendirme hazırlandığını” belirtti.
Hristodulidis’e garantiler konusunda Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocas kadar kesin mi olduğu soruldu. Kıbrıs sorununda, özellikle de Güvenlik ve Garantiler’de şahsi politika ve yaklaşımlar olmadığını söyleyen Hristodulidis, Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’in Güvenlik önerisini, Yunan hükümetiyle istişare ettikten sonra ve Kocas’ın hazırladığı incelemeyi de dikkate alarak masaya koyduğunu vurguladı.
Rum ve Yunan hükümetlerinin Kıbrıs sorununa yaklaşımları ve görüşleri arasında fark arayanlar bulunduğunu, bunun böyle olmadığını savunan Hristodulidis “Atina ve Lefkoşa arasında farklı yaklaşımlar görenler ve böyle bir şeyin Kıbrıs sorununun çözüm maddeleriyle ilgili ortaya konulan hedeflere ulaşılmasını etkilediğini savunanlar bir süre önce Lefkoşa’daki Yunan Büyükelçiliği önünde protesto eylemi yapmışlar ve Yunan Dışişleri Bakanı’nın aleni tepkisine neden olmuşlardı” dedi.
Akıncı’nın pozisyonu
“Mont Pelerin görüşmelerinden sonra Sayın Akıncı’nın, anlaşma için gerekli tavrı göstereceğine güvenebilir misiniz? Kıbrıs Türk tarafıyla ilgili bir güvenilirlik meselesi var mı?” sorusu üzerine Hristodulidis şunları söyledi:
“Müzakere masasında her taraf, her lider kendi toplumu için daha iyi olanın peşindedir. Akıncı da bunu yaptı, biz de. Mont Pelerin’deki müzakereler müzakere masasındaki çok net anlaşmazlık nedeniyle olumlu sonuca varmadı. Bu tür anlaşmazlıklar geçmişte de Lefkoşa’daki müzakerelerde de ortaya çıkmıştı. Bu tür gelişmeler, bu tür durumlar Kıbrıs sorunu gibi zor bir müzakere çerçevesinde olasıdır. Samimi olmak isterim; İsviçre’deki sonuç nedeniyle bir hayal kırıklığı var ancak vardığımız sonuç, oraya gitmeden önce olasılıklardan biriydi.”
Hristodulidis “Hala Akıncı ile aynı vizyonu paylaşıyor musunuz?” sorusuna karşılık “Mevcut fiili durumun Kıbrıs sorununa çözüm olamayacağından kimsenin kuşkusu yoktur sanırım. Şöyle söyleyeyim, liderlerin hiçbiri bunu bir seçenek görmüyor.”
“Mont Pelerin II’deki kaza çözümden sonra olsa, sizce akıbetimiz ne olurdu? Kritik konularda Türk çıkarları mevzu bahis olursa, böyle bir şeyin yeniden olmayacağına garanti verebilir misiniz?” sorusuna karşılık da sözlerine “daha önce de dediğim gibi, Mont Pelerin’de bir kaza olmadı. İki lider arasında yakınlaşmayla veya anlaşmayla sonuçlanmayan bir konudaki bir müzakere idi” ifadesiyle başlayan Hristodulidis şu cevabı verdi:
“Sorunuzun ikinci kısmı ise müzakere masasında görüşülmekte olan şu iki yöne bağlı bir konudur: a) çözümün ilk günü ve Kıbrıs halkının tamamının çözümden ilk günden itibaren faydalanması gereği, b) ana kriteri Kıbrıs halkının çıkarı olacak, etkin karar alma. Her iki konuda da ileri düzeyde istişare içerisindeyiz ve bu tür haklı endişeleri göğüsleyeceğimizden emin olduğum nihai sonucu görmeyi bekliyoruz.”
Koptuğu yerden devam
Hristodulidis’e, Anastasiadis’in müzakere masasına dönmeye hangi şartlar altında hazır olacağı soruldu. Sözlerine “Yeni şartlar söz konusu değil, uzlaşılanlara riayet edilmesi gerek” diyerek başlayan Hristodulidis, şunları ekledi:
“Basın toplantısında da söylediği gibi başkan Anastasiadis diyaloğa, Mont Pelerin’de koptuğu yerden devam etmeye hazırdır. Yani, ilgili anlaşmaya varılması ve devamında haritalarda da uzlaşılması için toprak kriterleri diyaloğuna devam etmeye hazırdır. Böyle bir gelişmeyi, çok taraflı konferansın yapılma tarihinin ilanı izleyecek. Bunun paralelinde a) bütün başlıklarda askıda bulunan konularda yakınlaşma sağlanması ve b) 6 Başlığa doğrudan tabi olmayan ancak halkın önüne boşluğu, yapıcı belirsizliği bulunmayan bir plan koyma çabamızda belirleyici olacak bütün konulardaki –çözümün ilk günü, çözümün ekonomik boyutu, v.b.- istişarelerin güçlendirilmesi için çalışmamız önemlidir.”
Hristodulidis “müzakerelerin devamından ne bekliyorsunuz? Türkiye’nin Toprak’taki tezlerinden ve Toprağı Güvenlik ve Garantiler’e bağlamasından vazgeçeceğini mi?” sorusuna karşılık her şeyin nihai sonuçta belli olacağına işaret etti.
İlk tur neden kesildi?
Gazetenin “Mont Pelerin 1’de iki taraf –hükümetin de kabul ettiği gibi- Toprak’ta anlaşmaya çok yakın olduğuna göre Başkan Anastasiadis neden Yunanistan’a ve Kıbrıs’taki siyasi güçlere bilgi vermek için müzakereleri kesti de bilgilendirmeyi telefonla yapmadı?” sorusu üzerine Hristodulidis görüşme tarihlerinin 7-11 Kasım olarak planlandığını ve planlandığı gibi de yapıldığını belirterek şöyle devam etti:
“Müzakerelerin kesilmesinin, Toprak’ta bir sonuca varılması konusunda kaçırılmış bir fırsat olduğu söylenemez. Çünkü Kıbrıs Rum idaresi altında geri dönecek Kıbrıslı Rum göçmen sayısında anlaşma olmamıştı. Kıbrıs Türk tarafından bazı niyetler ortaya çıktı ancak bunlar, sonuca varmak için yeterli değildi. Aynı zamanda, söylemem gerekir ki, Başkan Anastasiadis bir yandan, temsil etmediği Yunan hükümetinin çok taraflı bir konferansa hazır olacağından emin olmalıydı çünkü kriterlerde uzlaşılıp haritalar sunulduğunda çoklu konferansın tarihi de verilecekti. Dolayısıyla Yunanistan’la istişare etmesi zaruriydi. Diğer yandan da, siyasi liderliğe söz verdiği gibi davrandı.”
Güzelyurt sorunu
Anastasiadis’in geçen Çarşamba günü TV kanalları aracılığıyla düzenlediği basın toplantısında Mont Pelerin başarısızlığının ana nedenlerinden birinin de Güzelyurt’un geri verilmemesi olduğu imasında bulunduğu hatırlatılarak Hristodulidis’e müzakerelerin, nihai haritada Güzelyurt iade edilmeden sonlanmasının mümkün olup olmayacağı soruldu. Hristodulidis, Anastasiadis’in basın toplantısındaki açıklamalarının çok net olduğuna işaret etti, şunları ekledi:
“Müzakereleri daha da zorlaştırabilecek detaylar vermekten kaçındı, doğru da yaptı. Ancak aynı zamanda Mont Pelerin’de olumlu sonuca varılmamasının ana nedenlerini de ortaya koydu ve böylece sorunuza açık ve net cevap vermiş oldu.”
Haravgi, Hristodulidis’le yaptığı söyleşiyi “Diyaloğun Devam Etmesi için Türkiye’nin Katkısına İhtiyaç Var” başlığıyla aktardı.
Prosedürün çökmediğini ısrarla belirten Hristodulidis “gerçekte, 2’nci Mont Pelerin görüşmesinde Kıbrıs Türk tarafının Toprak konusu Güvenlik ve Garantiler ile bağlanmaya çalıştığını” söyledi.
Hristodulidis Kıbrıs sorunundaki sorumlulukları konusunda Türkiye ile Yunanistan’ı aynı kefeye koymanın “büyük bir yanlış olduğunu” savundu ve özetle şunları söyledi:
“Mont Pelerin’den olumlu sonuç çıkmamasının ana nedenini önceki sorunuzda açıklamıştım. Ana neden, Kıbrıs Türk tarafının Toprağı Güvenlik ve Garantiler’e bağlama yaklaşımıydı. Müzakerelerin ikinci aşamasının ilk günü (20 Kasım) Yunanistan’la olan şuydu: Kıbrıs Türk tarafı Yunanistan’ın çok taraflı bir konferansa, Toprak konusunda bir sonuca varılması ve uzlaşıldığı gibi böyle bir konferansın gerçekleştirilme tarihinin belirlenmesi halinde katılma niyetine dair endişelerini ortaya koydu. Başkan’ın Yunan Başbakan’la görüşmesi ve BM Genel Sekreteri’nin Türk hükümeti nezdinde yaptığı girişimleri üzerine Yunan hükümetinin , böyle bir konferans öncesinde, çoklu konferansa zemin hazırlanması ve başarı şansının artması için Türkiye-Yunanistan görüşmesi yapılmasına dair haklı kaygıları aşıldı.
Türkiye de Yunanistan’la görüşmeye cevap verdi ve aynı zamanda çoklu konferans için ilke tarihi belirlendi. Yunan Başbakan tek bir an bile çıkmaz anlamında herhangi bir sorun yaratmadı. Bazı haklı endişeler veya bazı haklı talepler ortaya koydu.”
Çözüm Rumların hayatını etkilemeyecek
“Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs sorununa bir çözüm için neden bugünkü gündelik hayatlarını terk etsinler, neden risk alsınlar?” sorusuna karşılık da
Hristodulidis şunları söyledi:
“Birçok kişi bana aynı soruyu soruyor. Neden risk alsınlar? Bugünkü durum Kıbrıs sorununa çözüm olamaz. Olası bir çözüm ile risk almak daha çok insanların gündelik hayatlarıyla ilgili endişeleriyle; yani çözümün bugünkü gündelik hayatlarını nasıl etkileyeceği ile alakalıdır. Çok da haklı bir sorudur çünkü çözümün ertesini hiç yaşamadık. İnsanların bilmesi gereken, gündelik yaşamlarının değişmeyeceğidir. Örneğin, devlette veya özel sektörde çalışan insanların gündelik yaşamında bir değişiklik olmayacak. Devlet daireleri bugünkü gibi çalışacak, yerel yönetimler, sağlık sistemi, sosyal sigortalar, v.b. bugünkü gibi işleyecek çünkü her devletin kendi sistemi olacağı konusunda anlaşma sağlandı.
Kıbrıslı Rumların gündelik hayatının etkilenmesi de söz konusu değil çünkü tabi oldukları birçok konu (eğitim, kültür, şehircilik, v.b.) Kıbrıs Rum devletinin kurumsal organlarının hukuki ve idari yetkisinde olacak. Aynı çerçevede çocuklarımız Kıbrıs Rum okullarında okumaya devam edecek ve bizim karar verdiğimiz eğitimi alacak. Ulusal yıldönümlerini bunca yıldır bildiğimiz gibi kutlamaya/anmaya engelsiz devam edecekler.
Her iki toplumun da kültürel kimliğinin ve kültürel özelliklerini koruma olanakları güvenceye alınmıştır. Kıbrıslı Türklerle uyum içerisinde bir arada yaşama perspektifi, ne kimliğimizin ortadan kaldırılmasını, ne yeni bir kimlik oluşturulmasını ne de iki toplumun kültürel anlamda özdeşleşmesini gerektirir. Gereken tek şey, Kıbrıs vatandaşı sıfatında yeni bir siyasi kültür inşa edilmesi ve ulusal kimliğimize bakılmaksızın hepimizin her şeyden önce ortak vatanımıza hizmet etmemiz gerektiği anlayışıdır.”
Güncelleme Tarihi: 28 Kasım 2016, 08:39