Kimilerine göre sürpriz, kimilerine göre ise beklenen bir durumdu Donald Trump’ın kazanması. ABD’deki başkanlık seçiminin benim için ilginç yanı, Hillary Clinton’ın seçmenden en fazla oyu almasına rağmen başkan seçilememesi oldu.
Demokrasinin temelde iki teorisi vardır. İlki Normatif Demokrasidir. Bu teoriye göre alınan kararlar, halkın tamamını memnun edip, tamamı tarafından kabul edilmesi gerekliliğini belirtir ki bu ütopik bir teoridir. Ampirik Demokrasi ise halkın tamamını değil olabildiğince büyük kısmını memnun etmeye çalışır ki gerçekte uygulanması daha mümkündür. Bu da demokrasinin temel ilkelerinden biri olan çoğunluk ilkesidir. ABD Başkanlık seçim sonucu ise demokrasinin çoğunluk ilkesi ile çelişmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri 50 eyaletten oluşmaktadır. Herhangi bir eyaletteki çoğunluğu sağlayan parti, eyaletin tüm oylarını almış olduğu kabul edilir. Böylesi bir başkanlık seçim sistemde aday fazla oy alsa bile başkan seçilemiyor. Bu nedenle Hillary Clinton’ın en fazla oyu alırken, en fazla eyalete kazanamıyor. Diğer bir ifade ile azınlığın seçtiği Donald Trump dört yıl boyunca ABD’nin başkanlığını yapacak. Şimdiden büyük eyaletlerden, Trump karşıtı söylemler yükselmeye başladı. ABD başkanlık seçimi ile bir değişimin eşiğinde mi yoksa bunun içeriği aynı kitabın, sadece bir kapak değişikliği mi olduğunu zaman içinde göreceğiz.
Bize gelince, adanın iki toplumu değil adada, Mont Pelerin’de bile bir değişim sağlayamadık. Mont Pelerin görüşmelerinden çıkan sonuç; görüşmelere Cenevre’de devam edilmesi oldu. Biraz daha sabredersek uzay turizmi de başlayacak. O zaman görüşmelere Mars gezegeninde de devam ederiz, hem belki yerçekimsiz ortamda Kıbrıs sorunu da hafifler ve çözüme daha kolay gideriz. Kısacası Mont Pelerindeki zorlu dönemeci dönemedik kısmet Cenevre’ye.
Hafta içi kulağımız dış gelişmelerde iken gözümüz içteki gelişmelerdeydi. Üç gün yolları kapatan Hayvan Üreticileri Birliği, Hükümetle anlaşamadı. Anlaşılan odur ki bu hafta yine Lefkoşa yolları eylemlere sahne olacak. Her zaman için duygu, düşünce ve desteğim emekçiden yanadır. Hele hele emeğini hayvancılıktan sağlayan birisi ise...
Geçimini hayvancılıktan sağlayan birisinin, tatili, bayramı, hastalık, mazeret, doğum izni gibi izinleri olamaz. Kendisi aç kalsa, hayvanını aç bırakmaz. Emeğini böylesi ağır şartlarda ülke üretimine adamış olan hayvancılarımız el üstünde tutulmalıdır. Buradaki sıkıntı siyasilerin iktidara gelene kadar ülke gerçekleri ile örtüşmeyen vaatler vermesidir. Muhalefette iken söylenen sözler, iktidara gelince değişmektedir. Yapılması gereken tek şey tarafların ülke gerçekleri ile bağdaşan bir hayvancılık politikası geliştirmeleridir. O zaman hem hayvancı ne yapacağını bilir, hem de verilen sözler tutarlı olur. Emek kavgası başka bir şeye benzemez, hayvancımız daha fazla mağdur edilmemelidir…
***
Bu gün Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) “Yine Birlikte, Yeni CTP” sloganı ile 26’ncı olağan kurultayını gerçekleştirecek. Sloganda kaçıncı yeni olduklarını belirtmemekle birlikte, “Yeni” söylemini ilk kez kullanmadıklarını biliyorum. CTP’ye çalışmalarında başarılar dilerken, Kıbrıs Türk Toplumuna özür borçlu olduklarını düşünmedikleri ve özür dilemedikleri sürece, Romen rakamları ile “Yeni CTP” söylemini daha çok yazacaklarını düşünüyorum… İyi bir hafta dileklerimle herkese iyi pazarlar.