New York’a gidildi ve dönüldü. Dönüş anında BM Genel Sekreteri Guterres ile görüşen KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bir kez daha tekrarladı: “Kıbrıs’ta bir anlaşma olacaksa iki devlet temelinde olacak”.
Bu ifadeyi, “Kıbrıs’ta bir anlaşma olmayacak” şeklinde okumak sanırım daha anlaşılır olacak!
Rum tarafı iki devlet temelli bir anlaşma olmayacağını tekrarlayıp duruyor. Hristodulidis bunu BM kürsüsünden de söyledi. Bugünkü uluslararası durum, onlara istemedikleri bir şeyi kabul etmeme rahatlığını da veriyor zaten.
Türk tarafı iki devletli anlaşma isteği bir yana, bu istek peşinen kabul edilmezse müzakere bile yapmayacağını da söylüyor. Tatar kürsüye çıkamasa bile Erdoğan bu politikayı BM kürsüsünden duyuruyor. Tatar, her bulduğu fırsatta aynı şeyi tekrarlıyor.
Demek ki bizi, uzun ve hatta “ucu belli olmayan” bir maraton bekliyor! Umutsuz, soluksuz devamlı bir koşu!
Bu koşuda yanımızda sadece Türkiye olacak. Güvenliğimizi sağlayacak ve para verecek. Uluslararası alanda, “KKTC’yi tanıyın” çağrısı yapacak.
BM Güvenlik Konseyi kendi kararlarını çiğnettirmek istemeyeceği için BM koridorlardaki ve uluslararası alandaki görünürlüğümüz, geçen hafta tanıklık ettiğimiz gibi giderek azalacak. Dünyaya tek başına şekil verme kapasitesi olan Amerika Birleşik Devletleri, yüzümüze bile bakmayacak. ABD’nin başlıca rakibi gibi görünen Çin ve Rusya, kendi çözümlerini dayatma gücüne sahip değiller; onlara yanaşmak da istediğimiz çözümü sağlamayacak. Rusya, Kuzey’de “iş takip ofisi” açmak için bile Rum yönetiminden izin almaya çalışıyor. Avrupa Birliği zaten Rum tarafının kontrolünde… İngiltere dengecidir ama prensiplerinden ayrıldığı görülmemiştir.
Bize Türk devletlerinin kaldığını düşünüyorduk ama geçen haftaki gelişmeler o konuda da fazla umutlu olmamak gerektiğini açıkça gösterdi. Türk Devletleri Teşkilatı’na “gözlemci” olup olmadığımızı bile netleştiremedik.
Varsa yoksa Türkiye! Türkiye’nin desteği ile ayakta kalmaya ve Rum tarafının “iki devletli çözümü” kabul etmesini beklemekten başka çare görünmüyor!
Maraton zor olacak! Gençler iş ve daha umutlu bir gelecek görmek isteyecek… Aileler çocuklarının geleceğini nasıl kurgulayacaklarını bilemeyecek.
Kamu düzenini devam ettirebilmek için kaynak temin etmek sorunu aşılabilse bile bu uzun maratonda her gün yeni çatışmalar yaşanacak: “Türk müsünüz, Kıbrıslı mısınız?” tartışması bitmeyecek; tam tersine işin içine bir Müslümanlık tartışması girecek. Hangi kitaplar okutulacak, hangileri yasaklanacak? Giderek derinleşen kültürel çatışmalar ortak bir potada eritilemeyecek.
Bu maraton gerçekten zorlu olacak!
Korkarım ki sonuçta olacaklardan hesap veren de bulunmayacak!
BM kürsünden konuşmak veya Guterres’e anlatmak yetmez; “iki devlet” politikasını sürdürebilmek için daha fazla desteğe ve kaynağa ihtiyacımız olacak…