Ülke siyasetinde popüler bir ifade var. “Yeni siyaset.” Üstelik bu ifade, 80’li yılların ortasından itibaren gündemimize; “üretip de ne yapacaksınız, alıp satın“ sözü ile “yeni” diye girmişti.
Bunun altyapısı “bavul ticareti“ idi. Sonra yüksek faiz siyaseti ile paradan para kazanmak gündeme sokuldu. ‘Sat, bankaya yatır, faiz getirisi ile yaşa.’ Üretmek eski moda oldu!
Bu, sosyal devlet düşmanlığı ile taçlandırıldı. Eğitim, sağlık gibi temel alanlarda kamu elini zayıflatmalı, üretime verilen desteğin azaltılması idi. Buna karşı çıkanları, dinazor diye tanımlıyorlardı.
Şimdi Covid-19 gündeme girdi. Bunun üzerine bir gerçek net olarak ortaya çıktı. ABD, İngiltere ve kimi Avrupa ülkeleri ki bunlar bu politika ile sosyal devleti tarumar etmişlerdi. Tümü salgının ciddi mağduru oldular. Hatta yakın zamanda eski ABD Başkanı Sayın Obama; Haelth Care denen ve içinde sosyal sağlık olan bir sistemi yoğun çabalar sonucu yaşama geçirmişti. Sonra Sayın Tramp iş başına geldi ve o eski muhafazakar saldırganlıkla yeni diyerek bu sistemi yok etti.
Ne oldu? Amerikan sağlık sistemi salgına cevap veremedi. Yoksullar, evsizler Hispanikler, Siyahlar ve emekçi beyazlar bu salgından kırıldı, döküldü. Bizde ve Türkiye’de her şeye rağmen, sağlıkta sorunlara karşın bu, sosyal temel yok edilemedi. Bu kısmi yapı dahi, salgına karşı insanın korunmasını getirdi.
Dolayısı ile “yeni siyasi” anlayış denerek, günümüzde yeniden, demokratik anlayışların ve tüm halkın demokratik ve ekonomik değerlerinin üzerine çullanmayı, salgın fırsatının arkasına saklanarak ifade edenlere dönük çok uyanık olmamız gerekiyor.
Ancak bazı konular var ki bunları erken zamanda sorgulamamız gerekiyor. Bunların en önde gelenlerden biri tarımdır. Üretip de ne yapacaksınız denerek, gündeme getirilen o sözde liberal etiketli politika yüzünden, bugün gıda ve tarımsal üretimin ana unsurlarını ithal eder olduk.
Bakın, buğday, un, kuru fasulye, makarna, böğrülce, mercimek, nohut, bakla vs. gibi tüm temel gıdaları ithal eder hale döndük. Bitkisel üretimde yalnızca domates, salatalık, sebze ve belli yeşillikleri üretme noktasına düştük. Bunları da plansızlıktan ötürü kimi zaman ithal etmek noktasına sıkıştık.
Hayvansal ve kanatlı et üretiminde yeterlilik var. Bu doğru. Ama bunlarda da fiyat ve verimlilik konusunda ciddi sıkıntı var. Bunu ele almak gerekir. Bu devletin en büyük özürlü hallerinden biri veridir. Bakın bunca hay huy içinde bile Ekonomi Bakanlığının ithalat verilerinin en yenisi 2018’dir.
Bu verilere göre 2018 yılında hayvan yemi için 30 milyon dolarlık ithalat yapmışız. 14 milyon dolarlık mısır. 17 milyon dolarlık arpa. 12 milyon $ buğday ithal etmişiz. Hele döviz krizinin 2018 ve günümüzde yarattığı enflasyonist baskı nedeni ile bu girdilerin, TL karşılığının artması ile fiyatların yükseldi. Ama buna ters, üretimin kalite ve verimliliğinin azalması söz konusu oldu. Çünkü kaynak sorunu olan devletin, kamu kaynakları ile bu maliyet artışını destekleyecek imkanı da sınırlıdır.
Bu Corona salgının bize düşündürmesi gereken “yeni”; en eski değer olmalıdır. Bu da üretimdir. Çünkü bu salgın, gıda krizine de yol açma tehlikesini barındırmaktadır. Üstelik hayvansal varlığımızı ve insanımızı, ayrıca turizm ve üniversitelerimize gelen misafirlerimizi beslemek için dışa bu kadar döviz ödemek, ekonomik akılla ve yurtseverlikle bağdaşmaz. Ayrıca dünyada bunların ihracatının da daralması söz konusudur.
Bitkisel ve hayvansal üretim planlamalı ve temel gıdanın ucuz, kaliteli olarak üretilmesini geliştirmeliyiz. Yani yeni düşünce, siyaset, en eskinin modernize edilmesi olmalıdır. Bu da üretimdir.
Gıda, kriz
- 30 Nisan 2020, 09:15
- 160
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi