Güney Kıbrıs’ın Terazi (Zigi) köyünde 6 yıl önce 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir olay yaşandı...
Suriye’ye silah taşıyan gemiden indirilen ve askeri karargâhta muhafaza edilen cephaneliğin patlaması sonrasında, bölgede bulunan en büyük elektrik santrali de kullanılamaz hale gelmişti...
Yaşanan bu olay sonrasında dönemin Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas; günlerce ‘bağımsız bir heyet’ tarafından sorgulandı...
Dönemin Rum Ordu Komutanı görevinden istifa etti, sonra da yargılanıp cezaevine gönderildi...
Halen cezaevinde bulunuyor...
Savunma Bakanı da hapislikle cezalandırıldı...
Bakanın suçu ‘gerekli önlemleri zamanında’ almaması, devletin ve halkın zarara uğratılmasıydı...
Hem can, hem de mal kaybı vardı...
Baf Belediyesinde ise rüşvet skandalı yaşandı...
Belediye Başkanı 7 yıl hapislik aldı...
En iyi ihtimalle 4 yıl daha cezaevinde yatacak...
Rum Telekomünikasyon Dairesi’nde adı yolsuzluk olayına karışan Yönetim Kurulu Başkanı ve 4 tane sorumlu insan da yargılanarak cezaevine gönderildi...
Kıbrıs’ın kuzeyinde çok şükür bugüne kadar benzeri bir cephanelik patlaması yaşanmadı...
Ancak 1995 yılında meydana gelen Beşparmak yangınında, ormanlık arazilerin yüzde 10’u yok oldu...
Aynı anda iki farklı bölgede meydana gelen ve yüzlerce evi tehdit altına alan bu yangınla ilgili ciddi ‘sabotaj’ iddiaları vardı...
Fakat; bugün oldu herhangi bir netice alınmadı...
Hiç kimse sorgulanmadı ve cezalandırılmadı...
Devletin ‘en üst makamları’ sadece yanan ormanların fotoğraflarını çekti...
Lafla peynir gemisi yürümez
Devlet yönetmek ciddiyeti gerektirir...
Bir devletin görevi sadece memur istihdamı yapmak, maaş ödemek ve sık sık seçim yaptırmak değildir...
Bir ülkenin demokrasi zenginliği; devleti çökertecek eylemlere göz yumulması, hatta teşvik edilmesi değildir...
Dünyanın en demokratik ülkelerinde dahi, devletin varlığını ve insanların yaşamlarını tehdit eden eylemler en ağır suçlardandır...
Bu ülkelerde hiç kimse kendini devlet gücünün üstünde göremez...
Devletin çıkarlarını yalan ve yanlış iddialarla veya kulaktan dolma bilgilerle yıpratamaz...
Devletin ve milletin güvenliğini tehlikeye sokacak faaliyetlerde bulunamaz...
Ne var ki; bizim ülkemizde sırtını devlete dayamış, fakat o devleti yıkmak veya yerlerde süründürmek için çırpınan insanlar vardır...
Bunlara arka çıkan siyasiler ve Sivil Toplum Örgütleri de vardır...
Güney Kıbrıs’taki ‘devlet yönetimi’ anlayışı ile ‘kuzeydeki anlayış’ arasında bu anlamda yüz seksen derecelik fark vardır...
Öncelikle “Çözüm, hemen şimdi” diyenlerin, bu gerçeği ve iki taraf arasındaki farkı bir yere not etmelerinde fayda vardır...
Hak arayışı adı altında dileyenin, dilediği saatte eylem hakkı yoktur...
Buna yönelmek suçtur...
Devlet kurumlarında çalışıp maaş çeken, diğer yandan devletin aleyhinde faaliyetlerde bulunanlara karşı önlem almak o devleti yönetenlerin görevidir...
Ancak; bugüne kadar KKTC’de böylesi bir önlemin alındığı görülmedi...
Gelinen noktada KKTC’nin atması gereken adımlar vardır...
Daha sağlam bir demokrasi ve daha temiz bir yönetim şekli...
Halktan destek isteyecek olanlar, yapılacak işler konusunda taahhüt altına girmelidir...
“Bunu kim yapacak” deyip, umutsuzluğa düşmeyelim...
Yapmalarını talep edelim...