banner564

Finansal istikrarsızlık sürdükçe resesyondan çıkamayız 

Ekonomik daralma ve resesyon:
Türkiye İstatistik Kurumu Mart ayında Türkiye’nin 2018 ekonomik büyüklüğünü yayımladı. Bu bağlamda, 2018 son çeyreğinde ekonomi % 3 küçüldü ve 3 çeyrek üst üste daralmış oldu. Böylelikle, ülke ekonomisinin resmen resesyona girdiği anlaşıldı. Büyüme hızı verileri incelendiği zaman son çeyrekte halkın harcamalarının  ve şirketlerin sermaye oluşumlarının sert şekilde düştüğü gözlemlendi. Dolayısı ile ülke bünyesindeki iç talebin finansal krize müteakip azalması söz konusu oldu. Haliyle, düşük iç talep neticesinde ithalatın % 24,4 oranında azalması dış ticaret dengesinin % 85 civarlarında dengeleme sürecine girmiş oldu. Tüketimin azalmasının yanı sıra yurt içi yerleşik kişilerin tasarruflarında dolarizasyon devam ediyor. Zira, toplam mevduatların % 46 civarı yabancı para cinsinden tutuluyor. Keza, TL ve Türk Lirası varlıklarda henüz istikrar sağlanamamış durumda. Yılbaşından bu yana kurlarda % 10’a varan değer kayıpları yaşandı. Aynı zamanda borsada ve menkul kıymetlere yabancı yatırımlarda da gerileme dikkati çekiyor. 2017 yılsonunda Türk hisseler ve tahviller piyasalarında yabancı sermaye yatırımları 86,3 Milyar seviyelerine yükselmişti. 28.12.2018  tarihi itibariyle yabancı yatırımlar 48.50 Milyar USD’ye gerilemişti. Şubat 2019 ayında artan güven ve risk iştahına paralel olarak 4,3 Milyar Dolar yabancı yatırım girişi yaşanmış ve toplam yabancı portföyü 52,8 Milyar USD’ye yükselmişti. Fakat, Mart 2019 sonu itibari ile toplam yabancı portföyü 50,86 Milyar USD’ye gerilediği gözlemlenmiştir. Böylelikle, döviz likiditesi azalma kaydederken, borsada da tekrardan değer kayıpları meydana gelmiş ve borsa değeri üç ayda kazanımlarını geri vererek 93.784 bandına gerilemiştir. 
Yükselen kurlarla yüksek enflasyon ve faiz ortamı:
   İhracat oranlarında artış kaydedilmesine karşın üretim tarafında toplam sanayi üretim endeksi önceki yıla nazaran % 7,3 azaldı. Üretimin azalması da hem enflasyon hem de sağlıklı ekonomik büyüme trendinin önünde önemli bir engel olarak yer alıyor. İkinci bir engel ise yükselen kurların etkisiyle yükselmiş enflasyon ve faizler. Türkiye’de enflasyon 5 aydır % 20 bandında sabit seyrederken, KKTC’de yıllık hayat pahalılığı % 30 bandından geriye inemiyor. Yüksek enflasyon aynı zamanda faizlerin düşmesini de engelliyor. Böylelikle, politika faizi hala % 24 seviyesinde tutunmuş durumda kalıyor. 
    
Yerel seçim sonrası içte azalan ancak dışta artan politik riskler:
   31 Mart yerel seçimlerini geride bıraktık. AK parti MHP ile kurduğu cumhur ittifakı ile % 51,6 oranında genel oy oranını korurken, İstanbul ve başkent Ankara’daki yerel yönetimi İzmir gibi muhalefetin yönetimine bırakmış oldu. Böylelikle, genelde oy oranı değişmese bile sosyolojik olarak üç büyük şehrin oylarında gerileme yaşadı. Şimdi seçimlerle ilgili politik riskler geride kaldı. 4 yıl süreyle normal şartlarda seçim belirsizlikleri olmadan ekonominin reformlarla desteklenmesi ve finansal istikrarın sağlanması için önemli bir dönem ve fırsat bulunmaktadır. Ancak, önümüzde ABD ile tansiyonu artıran siyasi riskler finansal piyasaları olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin hava savunması için Rusya ile anlaştığı S-400 füzeleri için anlaşmaya sadık kalacakları konusunda açıklamalar gelirken, ABD’den F-35 uçak anlaşmaları dahil, Nato üyeliğini bile söz konusu eden sert açıklamalar gelmekte ve finansal piyasalardaki olumsuz havayı artırmaktadır. 
 

YORUM EKLE

banner471

banner473