banner564

"Fasulyenin yahnisi..."

24 Nisan 2004'te Annan Planı referandumu yapılmıştı. Sonucu biliyoruz.14 yıl önce gerçekleşen bu referandumdan sonra hala çözüm için uğraşıyoruz.
Bir yerde savaş olur, çatışma çıkar. Tarafların biri üstün gelir veya ikisi de yara alır.
Normalde savaşlardan sonra uzlaşma ve karşılıklı barış antlaşması yapılır. Ama Kıbrıs'ta ne "üstün" çıkan, ne de "yenilen" bir uzlaşma noktasına gelmiyor...
1964 çatışmalarında "üstün" olan Kıbrıslı Rumlar oldu. Ne üstün olanlar, ne de bu çatışmanın sonucunda kaybeden, uzlaşma noktasına gelmedi. 1964'te kısmi olarak üzerinde ulaşılan "Yeşil Hat" düzeni ile fiili ateşkes oluştu. Arkasında 1964 Erenköy "Dillirga", sonra 1967 Geçitkale - Boğaziçi çatışmaları.
Ölenler öldü, zarar görenler oldu. Arkasından toplumlararası görüşmeler esasa çözüm bulmak için başladı.
Bu çaba taa 1973'e kadar sürdü. Ne "galipler", ne "mağdurlar" senelerce süren ve hemen hemen her konuda oluşan yakınlaşma ve uzlaşmaya karşın bir antlaşmayı imzalamadılar.
Galipler bunu, "Niye zamana oynamayalım ve Kıbrıslı Türkleri tam teslim almayalım?" diye salladı. Mağdurlar da, "Niye Kıbrıslı Rumlarla ortaklık temelinde var olalım, uygun zaman gelsin ve ayrı devlet oluşturalım"  diye bunun üzerine yattı.
Sonuç ne oldu? Bu kez, o toplumlararası düşmanlık, her iki toplumda toplumların içinde faşizan güçe döndü.
15 Temmuz darbesi dokundu. Sonra 20 Temmuz. Savaş. İşin ilginci bu kez bir ateşkes antlaşması dahi olmadı. Hala yok. Fiili bir ateşkes hali var.
Ama bu kez durum değişti. 1974 sonrası bu kez dünün mağduru artık galip oldu. Dünün kazananı da artık kaybeden oldu.

"Gitti geldi aynisi..."

Ayni mantık yine işledi. Galip, niye güç bende iken anlaşayım ki dedi. Mağdur da niye bu şartlarda uzlaşayım ki zamana oynayayım dedi. Yani aktörlerin konumu değişti ancak mantık, "fasulyenin yahnisi, geldi gitti aynisi" oldu.
Böylece yıllar yıllara eklendi. Çözümsüzlük fiilen sürdü.
Bu nereye kadar gitti? İki tarafta bu uzayan çözümsüzlük noktasından ötürü artık geleceğe gitme şansı kalmadığından ötürü masaya oturmak zorunda kaldı.
Annan Planı işte o konjüktürde artık, iki tarafında çözümsüzlük şartlarında gelişen yeni dünyada yer alma olgusunu tıkadığı için etkili bir çözüm zemini oldu.
Ancak Kıbrıs Rum tarafı durumu daha iyi okuduğu için bu konjüktürden yararlandı. 
Kıbrıs Türk tarafı konjüktürü iyi okuyamadığı için geç kaldı. 
Bu kez, konjüktürü iyi okuyan Kıbrıs Rum tarafı çözüm olmadan AB üyeliğini cebine atınca, dünyanın tepkisine karşın Sayın Papadopulos'un, "devlet aldım, toplum teslim etmem" sözü ile federal çözümü savsaklayıp, 1964 statükosu için, "Hayır"dedi.
Sonuç, antlaşma olmadı.
Kısacası Kıbrıs'ta ne galip, ne mağlup ortak bir uzlaşmaya gitmek istemiyor. Bu nereye kadar sürüyor?  İkisi  de çözümsüzlüğün girdabında yoruluncaya ve gelişme dinamiği tıkanıncaya kadar.

Tekerrürün sonu artık yangındır...

Ama artık bu halin tekerrürünün de sonu geliyor. Özellikle bu hidrokarbon konusu bekleme kaldırmayacak bir özellik taşıyor. Artık  galibiyet ve mağlubiyet değil, kazananın ve kaybedenin her ikisinin de yanma ve tükenme tehlikesi oluştu.
Eski oyun alanları yerini artık, içinde ateş yanan kuyunun yanında tehlikeli canbazlık yapmaya bıraktı.
Bu yüzden 2004 referandumunun yıldönümünde, dünden daha fazla çözüme ihtiyaç var. Çünkü hidrokarbon olgusu, adaya zenginlik getirmesi yanısıra, karakteri icabı yanıcı madde olarak tüm Kıbrıs'ı yakmaya aday!
Güneyde ve Kuzeyde hidrokarbonlar üzerinden ayrı ayrı atılan egemenlik nutukları, gürül gürül yanan meşale ile benzin depo alanlarına girmeye benzedi. 
Bu yüzden bu zenginliklerden  artık; hem Kıbrıs'ın, hem bölge ülkeleri ile Avrupa'nın yararlanabilmesi için tek mümkün olan yol, ortak egemenlik konusudur. Bu da antlaşmadır. 
14 yıl öncesinin "hayırcılarının" yıllardır devam eden  mantığı artık geçersizdir. Ama hala bu yeni olguya, o geçersizliği çoktan açığa çıkan  mantıkla bakmaya devam ederseniz;  geride benzin depolarının yandığı ve patladığı bir alandan ne geriye kalırsa, Kıbrıs'ta her iki topluma da kalacak olan bu olacak! 
Uzlaşma ve çözüm dinamiğinde artık zamana oynayarak kaçmaya kalkan, kısa dönemin "galip" ve "mağlupları" bilecek ki artık geride üzerinde oynayabilecekleri bir alan kalmayacak. Tıpkı Suriye ve Irak'ın insanları gibi kendilerinden başka herkes, yurtlarının geleceği ile ilgili karar verici olacak.... 
YORUM EKLE

banner471

banner473