banner564

Eşitliğe dayalı çözümden kaçan biz değiliz

  Türkiye’de yaşanan son gelişmeler, Güney Kıbrıs’ta gündemin ilk sırasına yerleşti...
  Rum basını ‘darbe sonrasını’ manşetlerinde değerlendirirken, Kıbrıs sorunuyla ilgili beklentileri de dile getiriyor...
  Birincisi; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha da sertleşmesi ve Kıbrıs’ın kalıcı bölünmüşlüğe gitmesi...
  Diğeri; çözüm için Türkiye’nin adımlar atması...
  Bu çerçevede, Türk askerinin adadan çekilmesini, Türk garantisinin de ortadan kalkmasını istiyorlar...
 Yıllardan beri gerçekleri göremediklerini anlamak zor değildir...
  Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2003 yılından itibaren Kıbrıs sorununun çözümü konusunda büyük çabalar harcadı...
  Her zaman bir adım önde gitti...
  Annan Planı’nın kabul edilmesi için Kıbrıslı Türkleri cesaretlendirerek, “evet”in çıkmasını sağladı...
  Rum tarafı ve Yunanistan da aynı şekilde hareket etmiş olsaydı, bugün Kıbrıs sorununu konuşur olmazdık...
  Yaklaşık 100 bin göçmen evlerine dönmüş olurdu...
  Maraş’ın yeniden inşası tamamlanmış olur, bu güzel kent turizmin hizmetine açılırdı...
  Bunu engelleyen, Rum tarafından çıkan “hayır” oldu...

Neden bu günlere gelindi?
 
 Çok güzel bir ülkede yaşıyoruz...
 Yüz yıllarca birçok değişime uğramış Kıbrıs adasının son sahipleri; yani Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar; bu ülkenin güzelliklerini ve nimetlerini paylaşamadılar...
 Bunun nedeni, Rumların ‘ırkçı’, ‘faşist’ saldırılarıdır...
 Bunun nedeni ENOSIS hayalidir...
 Bir din adamının Cumhurbaşkanı olduğu ülkede dostluk ve kardeşlik ruhunun gelişmesi gerekirken, iki toplumun 1963’te silahlı çatışmaya yönlendirilmesi çok anlamlıdır...
 Silahlı çatışmaların başlaması sonrasında yeni kurulmuş bir devlet 3 yıl gibi kısa bir sürede dağılma noktasına geldi...
 Kıbrıslı Türkler devlet yönetiminden uzaklaştırıldı...
 On binlerce insan; aile yakınlarını ve mülklerini geride bırakarak başka ülkelere göç etti...
 İnanılmaz acılar yaşandı bu ülkede...
 Çocukluk yıllarımız hep korku içinde geçti...
 Analarımız ve babalarımız, evlatlarının canlarını koruyabilmek için büyük fedakârlıklara katlandı...
 Ve kim ne derse desin; 1974’te bu adada kanlı çatışmaları durduran bir askeri harekât gerçekleştirildi...
 Bunun adına ‘Barış Harekâtı’ denmesinin nedeni, adaya gerçekten barışı getirmiş olmasıdır...
 Son 42 yılda iki toplum arasında herhangi bir çatışmanın yaşanmamış olmasının sebebi, 20 Temmuz’un yarattığı bugünkü güvenlik sistemidir...
 Yani Türk askerinin burada olmasıdır...
 Harekâtın mesajını herkesin doğru okuması gerekir...

Düşmanlık yerine dostluk
 
 Vicdan sahibi hiç kimse silahlı çatışma yöntemini tercih etmez...
 Irkçı düşüncelerle hareket ederek, insanların bir kısmını yok etmeye çalışmak kabul edilebilir bir yöntem değildir...
 Nitekim Rum siyasi liderliğinin 1960’lı yıllarda uyguladığı bu yöntem, 1970’li yıllarda bertaraf edildi...
 Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar; çok uzun yıllar ayrı bölgelerde yaşamak zorunda kaldı...
 Özellikle 1974 ile 2003 yılları arasında iki toplum arasında hiçbir temas olmadı...
 23 Nisan 2003 sabahı uyandığımızda sınır kapılarının kademeli olarak açıldığını ve iki toplum arasında serbest dolaşımın başladığını öğrendiğimiz zaman çok sevinmiştik...
 Sınır kapılarının açılmasından sonraki ilk günlerin heyecanını unutmak mümkün değildir...
 Kuzeydeki mülklerini görmeye gelen Kıbrıslı Rumlar, beklemedikleri bir ilgiyle karşılandılar...
 En güzel şekilde ağırlanırken, karşılarında ‘dostluktan yana’ insanlar buldular...
 Sonra yine araya birileri girdi...
 Yine etrafa düşmanlık tohumları saçanlar oldu...
 Bugünkü Rum Lideri Nikos Anastasiadis de, düşmanca kışkırtmalardan nasibini alan bir muhalefet lideriydi...
 Kıbrıslı Türklerle, Kıbrıslı Rumlar arasında ortak toplantılar düzenlediği için, hem kendisine, hem de partisine mensup kişilere tehdit mesajları gönderildi...
 Birçoğunun araçlarına zarar verildi...
 Bunları yaşayan bir lider olarak Anastasiadis’in şimdiki pozisyonu elbette çok önemlidir...
 Kendi toplumundaki ırkçılara yönelik ciddi önlemler alması kaçınılmazdır...
 Irkçılık zaten AB ilkelerine aykırıdır...
 
Son noktayı koyamadılar
 
 Gelinen noktada herkes kalıcı bir barış için çalışmalıdır...
 Ve Türkiye’de barışa imza atabilecek cesarette bir hükümet vardır...
 Daima ‘bir adım önde’ olma siyasetini uygulayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Temmuz’un 41’inci yılında Rumlara son mesajı vermişti:
 “Gelin son noktayı koyalım...”
  Aradan bir yıl daha geçti ve son nokta henüz konmadı...
 Rumlarda niyet ve cesaret var ise, son noktayı koymak mümkün...
 Ancak bundan kaçmak için önümüze ‘garantileri dışlayan’ bir çözüm planı koymakla, bu son fırsatı da kaçırabileceklerini unutmamalıdırlar...
 Eğer son fırsat kaçırılırsa, o zaman Kuzey Kıbrıs kendi yolunda yürümeye devam eder...
YORUM EKLE

banner471

banner474