banner564

Ekonomik özgürlükler ve piyasa ekonomisi vazgeçilmezdir

Liberalizm dar anlamda bir ideoloji olmaktan ziyade zengin çeşitlilik içeren bir düşünce geleneğidir. Vaktiyle Gerald Gaus ve Eric Mack Handbook of Political Theory’de (2004) benimsediği temel değerden hareketle bu geleneği ‘’özgürlük geleneği’’ (the liberty tradition) alt başlığı altında incelemişlerdi.

Liberal geleneğin bugün iki ana kolu vardır: klasik liberalizm ve liberteryenizm. Ayrıca özgürlük prensibinden önemli sapmalar içermesine rağmen, ‘’Amerikan liberalizmi’’ni de geniş anlamda liberalizm içinde sayılmaktadır.  

Bu geniş anlamında liberal düşünce geleneği içinde kabaca 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren başlayan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iyice belirginleşerek kamu siyaseti tercihlerine de yansıyan bu çeşitliliğin başlıca iki kaynağı vardır: özgürlük ve eşitlik kavramlarının zaman içinde anlam genişlemesine veya değişikliğine uğramaları. Böylece zaman içinde özgürlüğü onun ‘’pozitif’’ boyutunu da içine alacak şekilde yorumlayan ve ‘’hukuk önünde eşitlik’’ten çok maddî veya sosyo-ekonomik eşitliği öne çıkaran yeni bir anlayış gelişmiştir. O kadar ki, meselâ Ronald Dworkin liberalizmi özgürlükle değil de eşitlikle temellendirir; hatta ifade ve vicdan özgürlükleri gibi münferit özgürlüklere önem verirse de, genel bir özgürlük hakkının varlığını kabul etmez.

Bu ayrışma, fikrî temelleri esas olarak Britanya’da atılmış olsa da, Avrupa’dan çok Amerika’da kendisini göstermiştir. Bu nedenle bugün "Amerikan liberalizmi"nde liberalizmin klasik anlamından farklılaşan birçok unsur vardır. Amerikan liberalizmi nispeten sol renklidir, daha somut olarak bir ‘’refah lberalizmi’’dir. Bununla tutarlı olarak, pozitif özgürlük ve sosyo-ekonomik eşitlik anlayışlarının etkisi altındaki Amerikan liberalizmini klasik liberalizm ve liberteryenizmden ayıran bir özellik te ‘’serbest piyasa’’yı tamamen reddetmese de ona marjinal denebilecek bir değer vermesidir.  Amerikan liberalleri piyasa ekonomisini neredeyse "kerhen" kabul eder ve bununla tutarlı olarak iktisadî özgürlükleri ikincil önemde görürler. Onlar ekonomik özgürlükler yerine sivil ve siyasal özgürlükleri ve "refah hakları"nı öne çıkarır ve piyasaya aşırı devlet müdahalesini savunurlar.

Bu konuda John Rawls tipiktir. Gerçi o, Dworkin’den farklı olarak, herkes için eşit özgürlüğü "hakkaniyet olarak adalet"in birinci ve öncelikli ilkesi saymak suretiyle özgürlük prensibini kendi sisteminin merkezine yerleştirir ama bu öncelik meselâ "üretim araçlarında özel mülkiyet" hakkını kapsamaz. Ayrıca toplum içindeki ‘’en az avantajlı’’ olanları kayıracak bir yeniden dağıtımı öngörür.  Rawls özgürlüğü adaletin birinci ilkesi olarak vazederse de, bu öncelikten ekonomik özgürlükler ve piyasa ekonomisi pek yararlanamaz. Rawls’un sisteminde temel nitelikte sadece iki ekonomik özgürlük vardır: bireysel mülkiyet ve meslek seçme özgürlüğü. Ayrıca Rawls kendi adalet teorisinin belli bir ekonomik model tercihini öngörmediğini, "liberal adalet"in pekalâ üretim araçlarının kolektif mülkiyetine dayanan bir ekonomik modelle de bağdaşabileceğini savunur. 

Oysa onu kendi içinde ayrıştırmak veya derecelendirmek suretiyle özgürlük prensibinden bu derece ayrılmanın liberalizmle bağdaşacağı çok şüphelidir. İktisadî özgürlüklerin ikinci sınıf sayılması liberallik iddiası güdenler için açık bir tutarsızlıktır.  Çünkü liberalizm açısından kişisel özgürlük ve ekonomik özgürlük diye bir şey yoktur, sadece özgürlük vardır.  Thomas Sowell’ın işaret ettiği gibi, insanlar her türlü amaçlarını gerçekleştirmek için araçlar seçerler ve haricî bir iradenin bireylerin seçtikleri amaçlar arasında ayrım yapması kabul edilemez. Ve sahip oldukları maddî şeyler insanların gerçekleştirmek istedikleri amaçlar bakımından maddî olmayan değerler kadar önemlidir.

Öte yandan, 2020 yılında yine bu gazetede yazdığım gibi, ‘’iktisadî özgürlük olmadan ne siyasî olarak özgür olunabilir, ne de diğer sivil ve kültürel özgürlükler doğru-dürüst kullanılabilir. Başka özgürlüklerimizi de kullanabilmemiz serbest iktisadî faaliyet yoluyla elde edeceğimiz kaynak ve imkânlara bağlıdır. Bu aynı zamanda, projelerini gerçekleştirmek suretiyle hayatı kendisi için anlamlı kılan özerk ahlâkî fâiller olabilmemiz için de iktisadî özgürlüğün vazgeçilmez önemde olduğu anlamına gelmektedir. Onun için, iktisadî özgürlük konusunda benimsenen tutum sadece liberalizmin tanımı bakımından değil, kişinin felsefî-ahlâkî duruşunun insanlık durumunun gereklerine uygun olup olmadığı açısından da önemlidir.’’

John Tomasi de Free Market Fairness (2012) adlı eserinde Rawls’un iktisadî özgürlükleri sivil özgürlüklerle eş değerde saymamasının kendi sistemi açısından bir tutarsızlık olduğunu savunmuştur. Tomasi'ye göre, kendi hayatlarını yöneten sorumlu fâiller olarak yurttaşların, sahip oldukları ahlâkî kapasitelerini kullanmaları ve geliştirebilmeleri için (ki bu Rawls'un da hareket noktasıdır), sivil ve siyasal özgürlükler yanında güçlü bir iktisadî özgürlüğe de ihtiyaçları vardır. Başka bir anlatımla, kendi hayatlarının sorumluluğunu üstlenen fâiller olabilmek için, kişilerin hayatlarının iktisadî alanlarında da karar vermekte özgür olmaları gerekir. Böylece, diğer özgürlükler yanında, piyasa ekonomisinin temelini oluşturan ekonomik özgürlükler de Rawls’un kendi adalet anlayışı bakımından da zorunlu hale gelmektedir.

Bir insan hakları teorisyeni olan da James Nickel de benzer bir sonuca ulaşmaktadır. Making Sense of Human Rights (2007) adlı eserinde Nickel ekonomik özgürlüklerin değerini küçümseyen ve/veya bunları kişinin kendini-geliştirmesi ve özerkliği amacıyla ilişkisiz gören yaklaşıma karşı, ekonomik özgürlüklerin temel önemine dikkat çekmektedir. Çünkü ekonomik özgürlükler kişinin kendi hayatının gidişatı üzerinde kontrole sahip olmasını sağlarlar. Pek çok insan için, kişinin tercih oluşturması ve tercihi doğrultusunda eylemde bulunması bakımından ekonomik faaliyet anlamlı ve değerlidir. Ayrıca, Nickel’in haklı olarak dikkat çektiği gibi, temel ekonomik özgürlüklerin varlığı hemen hemen diğer bütün sivil ve siyasî özgürlüklerin fiilen kullanılabilmesinin de ön şartıdır.

Sonuç olarak, liberalizmi serbest piyasa ekonomisiyle özdeşleştirmek doğru olmadığı gibi, Tomasi ve Nickel’in açıkladıkları üzere, üretken ekonomik özgürlükleri ve piyasa ekonomisini dışlayan veya yeterince önemsemeyen bir liberalizm anlayışı da tutarlı değildir.

YORUM EKLE

banner608

banner474