banner564

Ekonomik krize doğru sürükleniyoruz, önümüzde iki senaryo var

   Ekonomideki en önemli göstergeler arasında bulunan kur paritesi kontrol dışında hızla yükselerek tarihsel rekorları kırmaya devam ediyor. Haliyle Türk lirasının volatilitesi (belirsizliği) arttığından dolayı Türk Lirası ve Türk varlıkları bu gelişmelerden son derece olumsuz yönde etkileniyor. Sektörde kullanılan üç temel döviz kuru çerçevesinde cari finansal yıl başından itibaren euro ve amerikan doları Türk Lirası karşısında konstant seviyelere yakın seyrederken 23.09.2016 tarihinde Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu Ba1’e spekülatif kredi seviyesine düşürmesi, 15 temmuz darbe girişimi sonrasında olağan üstü hal (OHAL) ilan edilerek sürecin hala devam etmesi, terör olayları, ülkeye döviz tedarik eden turizm sektör gelirlerinin % 35 civarında azalması ve fed’in faiz artırma sinyallerinin güçlenmesine müteakip olarak Türk Lirası hızla değer kaybetmeye başlamıştır. Aşağıdaki grafikten görüleceği üzere yaklaşık 3 yıllık zaman zarfında Türk Lirası Amerikan Doları, İngiliz Sterlini ve Euro karşısında sırasıyla % 57,50, % 18,70, % 21,59 oranlarında değer kaybederek devalüe oldu. 
 
Merkez Bankası müdahalesinin etkisi kısa sürdü. Doğuda yeni pazarlar bulmak güzel bir strateji ancak AB’ye karşı alternatif değil.
   T.C. Merkez bankası fiyat istikrarını sağlamak amacı ile piyasaya faiz enstrümanı ile müdahale etti ve Mayıs 2014 döneminden beridir azalma trendinde bulunan politika faizlerini 25.11.2016 tarihinde 50 baz puan artırarak % 7,50 seviyesinden % 8 seviyesine yükseltti ancak bu hamlenin piyasalardaki olumlu etkisi çok kısa sürdü. Keza cuma günü Avrupa Birliği Parlamentosunda onaylanan Türkiye ile müzakereleri dondurma kararı sembolik sayılsa bile, birlikle ilişkilerin durma noktasına gelmesiyle Türk Lirasının kötüye gitme ihtimalini artırdı. Türkiye üst düzey yetkilileri kararı yok hükmünde saydıklarını beyan etse de piyasalardaki endişeyi dindiremedi. Zira AB ile Türkiye arasında olan ekonomik ilişkilerin önemi ithalat ve ihracatın ülkelere dağılım oranlarından gayet iyi anlaşılmaktadır. Türkiye hükümetinin de sürekli vurguladığı üzere sağlıklı bir ekonomi için önemli göstergelerden birisi de ekonomik büyüme oranlarıdır. Ekonomik büyüme oranları ise yıl içerindeki hükümet harcamaları, yatırımlar, tüketim ve ihracat – ithalat dengesine bakmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin ihracat yaptığı top 8 ülke hacim sırasıyla Almanya, İngiltere, Irak, İtalya, ABD, Fransa, İsviçre ve İspanya olarak batı ülkeleri ağırlıklıdır. İthalatta ise Çin ve Rusya en yüksek hacimli ülkeler olasa da batının payı bu alanda da çok yüksek seviyelerdedir. Dolayısı ile siyasi ilişkilerin durma noktasına gelmesi ticari ilişkilere de olumsuz nüfus etmesi halinde ekonomik krizin boyutları ağırlaşabilir. 
 

Kurlardaki Artışın Devam etmesi kuvvetle muhtemel.
   2016 finansal yılı başından mevcut döneme kadar olan yaklaşık on bir aylık dönem zarfında USD para politikaları kapsamında değişiklik yönüne gidilmediğinden dolayı gecelik faiz oranlarında herhangi bir oynaklık yaşanmamıştı. Buna rağmen faiz artışı söylemleri bile Türk lirası ve diğer gelişmekte olan ülke para birimleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştı. Akabinde aralık ayında traderlar (hazineciler) opsiyon kontratlarında FED’in faiz artırma ihtimalini % 94 olarak fiyatladı. Buna ek olarak 2017 yılında da ikinci bir faiz artırımı öngörülmektedir. Dolayısı ile aralık ortalarında fed kararına müteakip olarak döviz kurlarında yeni bir yukarı yönlü dalgalanmanın yaşanması kaçınılmaz olarak değerlendirilmektedir. Sürekli yükseltilen Dolar/TL paritesi beklentisi yıl sonu tahminlerine göre 3.50 bandındadır. Zira hafta sonuna doğru parite şimdiden 3.475 seviyelerini görmüş ve bahse konu dolar faizlerinin artmasını müteakip  daha yukarılara çıkması son derece muhtemel olarak değerlendirilmektedir. Buna ek olarak menkul kıymet piyasalarında son dönemlerde yaşanan yabancı yatırımcı sermaye çıkışları da kurlar üzerinde baskı yaratmaktadır.
Önümüzde iki yol var.
   Yapılan siyasi demeçlere göre yıl sonuna kadarki yol haritamız ya çözüm yada kalıcı anlaşmazlıktır. Kıbrıs’ta bir anlaşma yönündeki ihtimaller İsviçre’de yaşanan çıkmadan sonra azalmaktadır. Çözüm senaryosunda ekonomik konjonktürde değişecektir. Bunun en temel göstergesi ise stabil bir para birimi olan EURO’ya geçişle başlayacaktır. Zira mevcut yapıda ithal ürünlerin dövize endeksli olması yetmezmiş gibi ülkemizdeki arsalar, evler ve kiralar dahi dövize endekslidir. Görünürde bir krizin olduğu yerel resmi makamlarımız tarafından dillendirilmekte ancak tedbir önlemleri alınamamaktadır. 
   Çözüm olmaması ve mevcut durumun devam etmesi halinde Türkiye’deki ve Türk Lirasındaki olumsuz gelişmeler bizim konjonktürü belirlemeye devam edecektir. Döviz kurlarının hızla yükselmeye devam etmesi KKTC ekonomisini olumsuz yönde etkileyecektir. İthalata duyarlıdan ziyade ithalata bağımlı bir ülkede yaşıyoruz. Kurların yükselişi aldığımız birçok hizmet ve ürün bedellerinin yükselmesine yol açtığından dolayı  hayat pahalılığının artışı demektir. Çalışanların ev sahibi olamaması, borçluların ödeme güçlüğüne düşmesi, bankaların alacaklarında sıkıntı yaşaması demektir. Enflasyonun ve akabinde paralel olarak faizlerin yükselmesi demektir. Alım gücünün periyodik olarak düşmesini takriben fakirleşmeye başladığımız giderek artan yönde hissedilecektir.
YORUM EKLE

banner608

banner473