banner564

Dönüşümlü Başkanlık ve tamamen değişme?

  Güney Kıbrıs’ın tanınmış ve etkili isimlerinden biri Fotos Fotiadis isimli işadamıdır...
  Fotiadis İşletmeleri’nin yönetim kurulu başkanı olan bu iş adamı, 2004 referandumunda “Hayır” kampanyası için tam bir milyon Euro harcamıştı...
  Değerlendirmelerine güvendiğim iki Kıbrıslı Rum gazeteciye göre; Fotiadis’in en büyük korkusu Türk garantisinin devamı veya iki bölgeli federasyon değildi...
  Carlsberg biralarının Kıbrıs’taki üreticisi olduğu için esas korkusu Efes’ti...
  Yanlış okumadınız...
  İki Kıbrıslı Rum gazetecinin dğerlendirmesi bu yöndeydi...
  Çözüm olması halinde Efes birasının daha çok satılacağını ve Carlsberg’in tehlikeye gireceğini düşünüyordu...
  O nedenle “Hayır” kampanyasına büyük bir destek verdi...
  Fotos Fotiadis’in, önceki gün Fileleftheros gazetesinde ‘makale şeklinde’ tam sayfa paralı ilanı yayımlandı...
  ‘Barış Dili’ konusunda talimatlandırılan devletimizin ajansı, bunu KKTC basınına servis etmedi...
   Yine bir Rum gazeteci dostumuzun uyarısı üzerine Fotiadis’in yazısını kendi olanaklarımızla tercüme edip, dünkü gazetemizde yayınlamak suretiyle halkımızı bilgilendirmiş olmanın mutluluğu içindeyiz...
  Kıbrıs Türk halkı; olası bir referandum öncesinde, karşı tarafın düşüncelerini bilmeli ve ona göre tavır belirlemelidir...
  Nasıl ki musluklardan zehirli su akıtamazsınız...
  Karşı tarafın düşüncelerini de halkınızdan gizleyemezsiniz...
  Gizlemeniz halinde insanlık adına çok büyük bir suç ve günah işlemiş olursunuz...


Akıncı ne oldu da değişti?
  Fotiadis, açık mektubunda hedef olarak KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı seçti...
  Tavırlarındaki değişikliğin nedenlerini sordu...
  Özellikle ‘Dönüşümlü Başkanlık’ ve Kalıcı Deregasyonlar konusundaki ‘kırmızı çizgilerini’ eleştirdi...
  Kendine göre de mazeretler üretti...
  Mesela ‘Dönüşümlü Başkanlık’ konusu...
  “Size güveniyoruz Sayın Akıncı ama ileride Denktaş gibi biri gelirse ve Türkiye ile ilhak isterse biz Kıbrıs Helenleri ne yaparız” diyor...
  İşte ‘sırt okşama’ tam da buna denir...
  “Siz olduğunuz sürece güveniriz de, yarın bir başkası geldiğinde olmaz” diyor...
  Böylece Akıncı’yı kendi düşüncelerine göre ‘Kıbrıslı lider’ olarak yüceltiyor ve geri adım atmasını sağlamak için psikolojik destek veriyor...
  Ne güzel bir taktik!!!
  Bunu yaparken, Akıncı’nın “KKTC’yi yüceltme ve yaşatma” konusunda yemin verdiğini unutuyor...
  Çözüm olsa da, iki ayrı yönetimin oluşacağını ve Akıncı’nın, kuzeydeki Türk devletçiğinin çıkarlarını korumakla mükellef olduğunu da unutuyor...
  Ve bir şeyi daha unutuyor...
  Beş yıllık sürenin 3 yılında görev yapacak olan Rum Başkan, ELAM’cı veya EOKA’cı olur da adayı Yunanistan’a bağlamak isterse, o zaman Kıbrıslı Türkler ne yapar?..
  Bunu niye söylemiyor Bay Fotiadis...
  Uluslararası bir anlaşma ile oluşacak olan bir devleti Rum veya Türk Başkanın, başka bir ülkeye bağlayabileceğini söylüyorsa, o zaman esas korkması gereken bizleriz...
  Çünkü bizim, Türkiye’ye ilhak olma gibi bir niyetimiz yoktur...
  Bugüne kadar ‘ilhak amaçlı’ silaha sarılan bir kişi dahi çıkmadı...
  Ama ENOSİS uğruna nelerin yapıldığı, bu ülkede ne büyük acıların çekildiğini hepimiz biliyoruz...


Ünlü Rum işadamı ne istiyor?..
  Fotis Fotiadis, eski Rum liderlerinden Tassos Papadopulos’un görüşlerini savunan ve Kıbrıslı Türklere ‘azınlık hakları’ öneren bir işadamıdır...
  Servetinin gücüyle bunu başarabileceğini düşünebilir...
  Ne var ki; Kıbrıslı Rumların ezici bir çoğunluğu, ister sağ, ister sol aynı görüştedir...
  Fotiadis’in, Sayın Akıncı’ya yönelik açık mektubundan bir özet çıkaracak olursak, istedikleri çözüm şekli şöyledir:
  *Türk askeri adadan çekilecek...
  *Tüm TC kökenliler gönderilecek...
  *Garantiler ortadan kalkacak...
  *Kıbrıs Cumhuriyeti devam edecek...
  *Herkes evine dönecek...
  Öyle dönüşümlü başkanlık, kalıcı deregasyon gibi hususlar içeren bir çözüm olmayacak...
 Böylesi bir çözümün Avrupa Birliği muktesebatına ve insan haklarına aykırı olduğunu iddia ediyor...
  Diğer yandan da Selimiye Camisi’nden (Aya Sofya) yükselen ezan sesinden rahatsızlık duyduklarını itiraf ediyor...
  ‘Aya Sofya’ 1326 yılında Lüzinyanlar tarafından ibadete açıldı...
  Osmanlı’nın adaya gelmesinden sonra yani 1571’den itibaren de ‘Selimiye Cami’ olarak tüm Müslümanlara hizmet vermeye başladı...
  Eğer 1571’den beri bu camiden yükselen ezan sesini kabul etmiyorsanız, olası bir çözüm sonrasında Türklere ne öneriyorsunuz?..
  Beyinlerinizdeki fırtınanın ne olduğu, ezana yönelik tepkiyle anlaşılmıyor mu?..
  Elbette anlaşılıyor...
  İşte o nedenle her türlü düşüncenin halka yansıtılması gerekiyor...
  İnsan hakları açısından bu bir zorunluluktur...
  Karşı unsurun düşüncelerini, kendi halkınızdan gizleyemezsiniz...
  Demokrasi ‘çok seslilik’ demektir...
  Her türlü düşüncenin yansıtılması ve tartışılması kimseyi rahatsız etmemelidir...
YORUM EKLE

banner471

banner474