banner564

Çelişkiler yumağı

   ‘Asrın Projesi’ 7 Mart 2011'de start aldı...
   Dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Alaköprü Barajı'nın temelini atmasıyla start alan projenin, bu yılın Mart ayında tamamlanması bekleniyordu...
   Bir yıllık bir gecikme olsa bile, 2015’in bilemediniz mart ayında Anamur suyu, Girne’ye ulaşmış olacak...
   Peki ondan sonrası?..
   Tam 3 yıllık bir süreden söz ediyoruz...
   KKTC yetkilileri, 3 yıldan beri sadece bu dev projenin şovunu yapmakla yetindi...
   Yok Mesarya yeşille örtülecek...
   Yok evlerden içilebilir su akacak...
   Yok barışa katkı sağlayacak...
   Rumlar isterse onlara da su verilecek...
   Peki ama, suyu size Türkiye getiriyor...
   Yaklaşık bir milyar 200 milyon lirayı da Türkiye ödüyor...
   Geriye ne kalıyor?..
   Suyun ‘planlı bir şekilde’ dağıtımı ve fiyatlandırılması...
   Bunun için onlarca kişinin, aylarca süren tartışma yapmasına gerek yoktur...
   Türkiye’nin bu konudaki deneyimlerinden ve uygulamalarından yararlanmak suretiyle, ortaya gayet güzel bir proje çıkarılabilirdi...
   Öyleyse KKTC kanadı bunu niye yapmadı?..
Siyaset ağır bastı
   Sorunun yanıtı çok basit...
   Böylesi hayati bir meselede dahi ‘particilik’ ve ‘bölgecilik’ hesapları ağır bastı da ondan...
   Birisi “bizim felsefemizde özelleştirme yoktur ve olamaz...” dediği anda bu ülkede bütün işler duruyor...
   “Senin felsefen, benim ülkemin geleceğini ilgilendirmez arkadaş” diyebiliyor musunuz?..
   Diyemediğiniz sürece, hem kendinizi, hem de ülkenizi batırmaya mahkumsunuz...
   Fakat siz hala  “bu ülke insanı çaresizlikten yine bizi seçecek” diyorsanız, o ayrı bir sorun, ayrı bir dert...
   İnsanlar çaresizlikten, her seçim bir farklı partiye oy veriyor, en sonunda pişmanlıklarını dile getiriyor...
   Ama artık öyle bir noktraya gelindi ki...
   Gemi denizin dibine doğru ilerliyor...
   İçinde kalan herkes hayata veda edecek...
   Öyleyse; herkesin artık kendine gelmesi gerekiyor...
  
Parti çıkarları halkı ilgilendirmez
   Gelişmiş Avrupa ülkelerinde elektrik ve telefonda olduğu gibi suyun dağıtımında artık devlet yoktur...
   Tümünü özel şirketler yönetiyor ve yaratılan rekabet ortamında fiyatlar artmak yerine ucuzluyor...
   Oturduğunuz evin musluklarından akan sular içilebiliyor...
   Yer altından döşenmiş su boruları, zamanı geldiğinde sizleri hiç rahatsız etmeden değiştiriliyor...
   Değişim sürecinde eğer evinizin suyu iki saatliğine de olsa kesiliyorsa, bunun bedeli size ödeniyor...
   AB üyesi olmak için çırpınan bizdeki siyasiler, neden bu gerçekleri göremiyor ve hala bizlere ‘kendi ideolojilerinden’ veya bir işe yaramaz düşüncelerinden bahsediyorlar?..
   Neden hala batmış kuruluşların üzerinden siyaset yapmaya çalışıyorlar?..
   Bu kabul edilebilir bir yönetim şekli olamaz...
   Türkiye’nin harcadığı milyarlarca lira sayesinde gerçekleşen dev projeler, parti ideolojisine uymuyor diye bertaraf edilemez...
Halk patlama noktasında
   Gelinen noktada, Kıbrıs Türk toplumunun büyük bir kısmı geleceğinden de endişe eder hale geldi...
   Esnaf iş yapamaz durumda...
   Tahsili gecikmiş borçlar sürekli artıyor...
   Kanser hastalıklarındaki artışlar devam ediyor...
   Hemen her gün bir dostumuzun, bir arkadaşımızın üzücü haberleriyle sarsılıyoruz...
   Ve bu patlamanın temelinde, kanserojen ilaç kullanımı ile, içilemez suların olduğunu biliyoruz...
   Türkiye size içilebilir su gönderiyorsa, böylesi bir  yardım karşısında ”Allah’ım şükürler olsun” demeniz gerekirken, ideoloji kavgasına devam ediyorsunuz...
   Böylesi bir modelin dünyada benzeri yoktur...
   Hiçbir ülke, hiçbir toplum kendi geleceğini böylesi ideolojilere, daha doğrusu ‘her kafadan bir sesin çıktığı’ parti kararlarına teslim etmez...
   Göz göre göre yok olmayı kabul etmez...
   Herkesin artık gerçekleri anlaması ve halkın taammül sınırlarını daha fazla zorlamaması gerekiyor...
   Çok partili demokrasiye ‘evet’...
   Adaletli bir yönetime ‘evet’...
   Ama temelsiz yönetim anlayışına...
   Veya sorunlar karşısındaki duyarsızlıklara artık ”hayır” diyoruz...
YORUM EKLE

banner471

banner474