Günaydın gazetesinde muhabirlik yaptığım yıllarda sık sık İstanbul’a gidiyordum...
Bazı arkadaşların soruları karşısında hayretler içinde kaldığımı onların yüzüne karşı da söylüyordum...
“Futbol oynadığınızda top denize gidiyor mu?” diye soranlar vardı...
Bazıları, Kıbrıslıların Türkçe konuşamadığını, ana lisanın İngilizce olduğunu iddia ediyordu...
Kuşkusuz; herkese tek tek gerçek durumu anlatmak zordu...
Günü geldi, Günaydın’ın patronu Haldun Simavi ile Atatürk’ün 100’üncü doğum yılında bir yazı dizisi konusunda anlaşma yapmıştık...
Kıbrıslı Türklerin Atatürkçülüğünü konu eden bir araştırma için derhal çalışmaya başladım...
Dönemin en yaşlı siyasileri ve öğretmenleri ile konuştum...
Kıbrıs’ta ilk Türkçe gazeteyi yayınlayan Remzi Okan’ın, Ankara’da Basın Yayın Genel Müdürlüğünde görevli kızlarından Vedia Özoran ile görüştüm...
Babasının gazete ciltlerini Ankara’ya taşımış sırf bu amaçla bir daire kiralamıştı...
Araştırmaların sonucunda ortaya mükemmel sonuçlar çıktı...
Kıbrıslı Türklerin; Atatürk devrimlerini Türkiye genelinden daha önce uygulamaya koyduklarını bu vesile ile herkes öğrenmiş oldu...
Rauf Denktaş’ın Lefkoşa Kaza Mahkemesinde görevli babası Hakim Raif Bey’in de ‘şapka’ giydikten sonra, İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından, Baf’a sürgün edilişini de öğrendiler...
Özetlemek gerekirse, Günaydın’daki arkadaşlarım, bu diziden sonra artık bana Türkçe konuşup, konuışmadığımızı sormaz olmuşlardı...
Kendimizi anlatamadık
Kuşkusuz; Kıbrıs gerçeğini Türkiye’ye anlatamayan bizleriz...
Anlatmak için de etkili girişimlerde bulunduğumuzu iddia edemeyiz...
Bunun bir nedeni de Anaya karşı saygıdır...
Anavatan’dakiler gücenmesin diye, bazı yanlışları sineye çeken bir anlayış vardı geçmiş yıllarda...
Kuşkusuz; kalem oynatanlar veya siyaset yapanlar, Kıbrıs konusuyla ilgilendikleri zamanlarda gerçekleri ilk ağızdan öğrenmek zorundadırlar...
Bunu yapanlar olduğu gibi, dayanaksız görüş belirtenler de oldu...
Yıllar önce yüksek tirajlı bir Türk gazetesinin birinci sayfasında Kıbrıs’la ilgili şu başlık çok dikkat çekmişti:
“II. Selim, Kıbrıs’ı şarabı için işgal etmişti...”
Vay beeeee...
Bunu okuyanlar, Kıbrıs müzakerelerinde yeni tavizlerin gündeme geleceğini anlamakta zorlanmadılar...
Anadolu halkına verilmek istenen mesaj şuydu:
“Canım şu Kıbrıs’ın da ne önemi var. Osmanlı zamanında burayı Padişahların şarap zevki için işgal etmiş...”
Siyaset hata kabul etmez
Zaman zaman bu tür yayınların yapılması, Kıbrıs’la ilgili gerçekleri savunmaya çalışanlar açısından olumsuz etki yapıyor...
Ne var ki; bu olumsuzlukları zaman içinde düzeltme şansınız vardır...
İş siyasete geldiği zaman ise çok farklı sonuçlarla karşılaşabilirsiniz...
Bu noktada AB Bakanı Sayın Volkan Bozkır’ın son aylarda ikinci kez yaptığı ciddi yanlışlara dikkat çekmek istiyorum...
Türkiye’nin AB Bakanı olarak Berlin ile Lefkoşa arasında benzerlik kurması, Rumların 1974’ten beri sürdürmekte olduğu politika ile yüzde yüz uyumludur...
Onlar da her fırsatta “Berlin birleşti, işgal sona ermeli ve Lefkoşa da birleşmeli” diyor...
Halbuki Berlin ile Lefkoşa arasında çok büyük farklılıklar vardır...
Berlin’de ayrılanlar ve birleşenlerin tümü aynı dine sahip Almanlardır...
Lefkoşa’nın bir tarafında yaşanalar Hristiyan; diğer tarafındakiler ise Müslümandır...
Lefkoşa’nın bir tarafında yaşayan Hristiyanlar 52 yıl önce adayı Yunanistan’a bağlamak için, diğer tarafta yaşayan Müslümanlara makineli silahlarla saldırmışlar, ortak devleti yok etmişlerdi...
Yani burada yaşananların asla Berlin ile benzerliği yoktur...
Lefkoşa’nın yeniden birleşmesini bizler istiyoruz...
Bunun için de siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli, iki toplumlu federal bir devletin oluşabilmesi için yıllardan beri müzakere ediyoruz...
Ama onların niyeti Lefkoşa’nın birleşmesi değil, tüm Kıbrıs’ın hâkimiyetini ele geçirmek, bizlere de azınlık hakkı vermektir...
Onların değişmez hedefi ENOSİS’tir...
Farklı bir düşüncede olduklarını göstermek istiyorlarsa; şimdiki büyük fırsatı iyi değerlendirirler ve garantörlüğün iptali için ısrar etmekten vazgeçerler...
Çünkü; garantiler hem Kıbrıslı Türklerin can ve mal güvenliği açısından önemlidir...
Hem de Kıbrıs’ın şarabı için değil, stratejik önemi açısından gereklidir...