Kıbrıs müzakereleri son 43 yıldan bu yana ilk kez ‘kapalı kapılar ardında’ ve farklı bir yöntemle sürdürülüyor...
Böylesi yöntemler sayesinde insanların aklı karışıyor...
Çözüm olacağına ilişkin umutlar önce yok ediliyor...
Sonra yeniden filizleniyor...
Ortadoğu’nun yeniden şekillenmekte olduğu bir dönemde, Kıbrıs sorunu elbette bir o kadar daha önem kazanıyor...
Doğal gaz yatakları, birçok ülkenin adaya yönelik ilgisini artırıyor...
Son yıllarda Rum Yönetimi’nin İsrail, Mısır, Ürdün ve Yunanistan’la yaptığı ‘Stratejik Anlaşmalar’ da büyük devletlerin bilgisi ve onayı dahilinde ilerliyor...
Gelinen noktada; Kıbrıs sorununun beklenmedik bir anda çözüm aşamasına gelmesi hiç de şaşırtıcı olmayacak...
Rum tarafının, ikinci Cenevre zirvesi öncesinde ‘ortak belge’ üzerinde ısrar etmesi ve tarafların bu konuda müzakere halinde olması ‘çözüm beklentisini’ güçlendiriyor...
Bazı kesimler; Rum liderinin “sıfır asker, sıfır garanti” şeklindeki sözlerinden yola çıkarak, Türkieye’nin bunu kabul etmeyeceğini, böylece müzakerelerin çökeceğini düşünebilirler...
Unutulmasın ki; Rum lideri Anastasiadis, müthiş bir müzakerecilik stratejisi izleyerek “sıfır asker, sıfır garanti” şartıyla karşı taraftan mümkün olabilecek en ağır tavizi koparmaya çalışıyor...
En önemli taviz beklentisi ise ‘Tek yanlı müdahale hakkının’ kaldırılmasıdır...
Yeni formül üzerinde çalışmalar
Tek yanlı müdahale hakkının kaldırılması ve bunun yerine bir başka önlemin gündeme gelmesi halinde Anastasiadis’in önemli bir başarı elde etmiş olacağı düşünülüyor...
Asker konusuna gelince...
1960’taki gibi 650 Türk, 900 de Yunan askeri olmasını şart koşan taraf haline gelmemiz dikkat çekicidir...
1960 anlaşmaları sonrasında adada sadece 650 Türk askerinin bulunması nedeniyle başımıza nelerin geldiğini herkesin tekrar tekrar düşünmesinde fayda vardır...
Üstelik o yıllarda uygulamaya konan ‘Kıbrıslı Türkleri yok etme’ stratejisinde ne tür yanlışların yapıldığını Rum-Yunan siyaseti şimdilerde çok daha iyi değerlendirebiliyor...
Daha etkili olacağına inandıkları planların ise dünden hazır olduğuna hiç kuşku yoktur...
İnsanların özel yaşamında olduğu gibi, devletler veya toplumlar arasındaki ilişkilerde ‘caydırıcılık’ çok önemlidir...
Sizi dövmek iseyen adamın karşısına 3 kişi ile çıkarsanız, toz olur gider...
Üzerinize 3 kişiyle geldikleri zaman ise aklınıza gelen tüm duaları okumaya başlarsınız...
Güvenlik o kadar önemlidir...
Ne kadar güçlü iseniz, kötü niyetliler karşısında o kadar caydırıcı olursunuz...
Bizi yok saymasınlar
Kıbrıslı Türklerin, kalıcı ve sağlam bir çözümden yana olduğunu bilmeyen yoktur...
Düşüncelerimiz daima uzlaşıdan yanadır...
Ancak korkularımız vardır...
Karşımızda 4 kat fazla bir nüfusun olduğunu ve bunun hiç değişemeyeceğini müzakere sürecinde kabul etmiş bulunuyoruz...
Aaskeri kamplarda eğitim gören ELAM gibi terör örgütlerinin cezalandırmak bir yana meclise gönderilmelerini ibretle izliyoruz...
Onlar da bunu gizleme ihtiyacı duymuyorlar...
Öyleyse; başta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve özel danışmanı, güvenlik ve garantiler konusunda Türkiye’nin pozisyonunu etkisizleştirme düşüncesinde olanların yanında yer almamalıdır...
Sağlam ve kalıcı bir anlaşma, tarafların karşılıklı güvenine ve dostluğuna bağlıdır...
Ne yazık ki; Kıbrıs’ta henüz böylesi bir ortam yoktur...