banner564

Birey ve toplum

Sosyal ve siyasal teoriye az çok aşinalığı olan herkes liberalizmin bireyci bir siyasî doktrin olduğunu bilir. Şu var ki, tutumları ister kolektivist zihniyetten isterse ideolojik husumetten kaynaklansın, liberalizme şüpheyle bakanlar bu bilgiyi şu hurafeyle tamamlamaktan da geri durmazlar: ‘’liberalizm toplum karşıtıdır.’’

Sağ ve sol komüniteryenler ile kolektivistlere bakarsanız, liberalizm ‘’bireyci’’ olduğu için sadece bireyi tanır ve ona değer verir, bu yüzden de toplum karşıtı olması kaçınılmazdır. Liberalizmin bireyi hemcinslerinden ve toplumdan tecerrüt etmiş ve sadece kendi çıkarına odaklanmış olan patolojik bireydir! Toplumu birbirinden kopuk ‘’soyut bireyler’’den ibaret gören liberalizm hiçbir toplumsal formasyon tanımadığı ve birey ile devlet arasındaki ara kurumların önemini kavrayamadığı için de, kendi iddiasına da aykırı olarak bireyi devlet gücü karşısında korumasız ve çaresiz bırakır! 

Öteden beri karşıtları arasında liberalizm hakkında ‘’bilgi’’ diye pazarlanan bu ‘’liberalizm’’ karikatürünün ülkemizde liberalizme ilişkin gözde anlatı olması ‘’aydınlarımız’’ın entelektüel düzeyi açısından ne hazin bir tecellidir! Bu kurgunun liberalizm karşıtları arasında revaçta olması öteden beri beni de hep hayrete düşürmüştür. Kırk yıldır liberalizm ‘’çalışan’’ bir sosyal bilimci olarak, solcular ve muhafazakârların dillerinden düşürmedikleri bu saçma görüşe bağlı olan hiçbir liberal düşünüre bugüne kadar rastlamadım çünkü.

Gerçekten de toplum-karşıtı olması şöyle dursun, Smith’ten, Mises ve Hayek’e, oradan Loren Lomasky, David Schmidtz ve Chandran Kukathas’a, liberalizm her şeyden önce bir toplum teorisidir. Liberal düşünürler için toplumsal hayat bireyin kendini idame ettirmesini ve amaçlarını gerçekleştirmesini mümkün kılan esas zemindir. Bu düşünürler insanın toplum halinde yaşama eğilimini (sociability) hep vurgulamış, bireyler arasındaki gönüllü iş birliğinin hem toplumun temeli hem de medenileşme ve refahın anahtarı olduğunu dile getirmişlerdir.

Adam Smith Milletlerin Zenginliği’nde (1776) ‘’binlerce kişinin yardımı ve iş birliği olmasa, medenî bir toplumda en düşük standartlarda yaşayan kişinin bile hayatını idame ettirmesi mümkün olmazdı'' diye yazmıştı. Genellikle iddia edildiğinin aksine, Smith insan doğasını sırf bencillikle açıklıyor değildi: ‘‘Ne kadar bencil olursa olsun, insanın doğasında başkalarının kaderine ilgi duymasını sağlayan ve – bunu görmenin hazzı hariç bundan hiçbir şey elde etmese de- onların mutluluğunu kendisi için gerekli gören bazı ilkelerin var olduğu aşikârdır.’' (The Theory of Moral Sentiments, 1759). Ludwig von Mises’e (1881-1973) göre de bireyler bütün amaçlarını toplum aracılığıyla gerçekleştirirler. Başka bir deyişle, bireyin gerçekleştirmek isteyebileceği her plan en başta toplumun varlığını şart koşar (Human Action, 1949). Öte yandan Friedrich A. Hayek (1899-1992)  te başta Kurallar ve Düzen (1973) adlı kitabıyla, en az iktisada olduğu kadar toplumun ve toplumsal düzenin anlaşılmasına da katkı yapmış bir düşünürdür. Toplumu ‘’insanî iş birliğinin genişlemiş bir düzeni’’ (Fatal Conceit, 1988) olarak gören Hayek’in toplum teorisinin temel problematiği hukukî olanları dahil olmak üzere kuralların, dilin ve diğer toplumsal kurumların nasıl evrimsel bir şekilde ortaya çıktıklarının ve bunların toplumsal işlevlerinin araştırılmasıdır. Hatta Hayek insan aklının bile toplumsal evrimin ürünü olduğunu ileri sürer.

Kısaca, bireyciliğin anlamı hakkındaki sağ ve sol komüniteryen eleştiriler aslında liberalizme değil de hayalî bir muhataba/hasma yöneliktir. Çünkü liberal bireycilik toplum gerçeğini ve toplumsal formasyon ve olguları reddetmez. Klasik liberaller ve liberteryenler ‘’bireycilik’’ derken biri metodolojik, diğeri normatif olmak üzere iki şey kastederler. Metodolojik anlamda bireycilik toplumu oluşturan ana birimin bireyler olduğunu ve ‘’toplum’’ adlı fenomenin aslında bireyler arası etkileşimler ve iletişimlerden meydana geldiğini ifade eder. Bireyci perspektif böylece toplumsal olguların ancak bireylerin anlamlı eylemleri aracılığıyla açıklanabileceğini ileri sürer. Normatif anlamda bireycilik ise sadece bireylerin ahlâkî eylem öznesi olabileceğini ve her bir bireyin ayrı ve değerli bir varlık olduğunu kabul eder. Ahlâkî bireycilik bireylerin bizatihi birer amaç olduklarını ve herhangi bir amacın aracı olamayacaklarını vazeder. Bu anlayış açısından, birey-insan herhangi bir kişi, grup, topluluk veya toplumun aracı, kısaca ‘’başkalarının [nemalanacakları] kaynağı’’ değildir. Ancak, ‘’bireylerin ayrılığı’’ insanların başka insanlarla ve dış dünyayla etkileşimi olmayan, birbirlerinden izole halde var olan atomlar gibi oldukları anlamına gelmez. Aksine liberal bireycilik bireylerin başka insanlarla etkileşim ve iletişime girmeden hayatlarını idame ettiremeyeceklerini ve anlamlı birer hayat süremeyeceklerini öngörür. Bireyler kendi uygun gördükleri amaçlar için ve uygun gördükleri kişilerle pekâlâ ortak girişimlere katılabilirler. Onun için, liberal bireycilik birey dışındaki toplumsal formasyonların (ara kurumların) reddi anlamına kesinlikle gelmez. Aksine sivil toplumu oluşturan ve bireyleri devletin muazzam gücüyle doğrudan doğruya muhatap olmak zorunluluğundan kurtaran ara kurumlar liberal özgürlük ve gönüllü iş birliği düşüncesinin eseridir. Liberal bir toplumda sivil özgürlüklerin esas işlevi budur. Özetle, liberal bireyciliğin karşı çıktığı toplumun kendisi veya toplumsal kurum ve formasyonlar değil, cebrî ilişkilere dayanan kolektivist toplum tasavvurudur.

Karşı olunan, toplumun birey ve grupların gönüllü etkileşim, iletişim ve iş birliklerinden doğan gevşek bir ilişkiler ağı olarak görülmek yerine, bireylerin amaçlarından bağımsız bir amacı olan ve bireyleri bu amaca tabi olmaya zorlayabilen bireyler-üstü bir kolektif bir varlık veya kimlik olarak görülmesidir. Liberal bireycilik kolektiviteler ve kolektif kimlikler adına bireylere değer ve davranış biçimi dayatılmasına, bireylerin kendi iradeleri dışında bu kolektivitelerin varsayılan yararı için kullanılmasına karşı çıkar. Sözü başka bir liberteryen-liberal düşünürün bu makalenin ana fikrine de uygun düşen veciz bir ifadesiyle bağlayalım: ''İnsan tabiatına en uygun toplumsal düzen, her bir bireyin değerli bir hayat hakkındaki kendi anlayışını eşit olarak özgür olan diğer bireylerle gönüllü etkileşim yoluyla gerçekleştirmeye çalışma özgürlüğünü koruyan bir düzendir. Böyle bir düzen aynı zamanda bizim her birimizin ayrı birer birey olarak değerimizin bihakkın tanınması anlamına da gelir.’’ (Eric Mack, Libertarianism, 2018, s. 148)

YORUM EKLE

banner471

banner473